Reklam
Bugun...
Reklam
Advert
Taksim’den Yansıyanlar


Yüksel Şahin Karşı Pencere
unyevizyon@hotmail.com
 
 

Taksim’deki olayların başladığı günden, yazının yayınlanacağı güne kadar on dört gün geçti. Hala da eski hızında olmasa da devam ediyor…

     İktidar, öncesinde halkın uyarısını görmek yerine tahrik etmeyi seçti: “Üç-beş çapulcu; marjinal!”

     Güvenlik tedbirlerindeki orantısız aşırı güç de tuzu, biberi oldu…

     Sonrasında eylemlere yandaş ve aleyhte duruma göre isimler verenler vardı.

     Yandaş: Ergenekon planlaması, organize işler, sivil ihtilal türünden sivri laflar etti…

     Aleyhte olanlar, özellikle de dün destek veren yazar grubu da: “Eylemlerin hedefinde siyasi İktidar var. Krizi üreten, daha doğrusu tetiği çeken, dilde ve tavırda “meşruiyet eksikliği” meselesi üzerinden hükümet ve Başbakan’dır.” dedi.

     Görüşler böyle katılır ya da katılmazsınız sonuçta olaylar kritik eşiğe taşındı… Ve hiç kimsenin tahmin etmediği noktaya geldi. Suçlu aramıyorum. Ama farklı düşüncelerin yine farlı simge ve dövizlerle fotoğraf vermesi doğru yorumlanmalı…

      Düşüncem: Taksim olaylar spontane gelişmiştir. Araya karışmış ve bu gösterilerden kaos üret-

meye çalışan gurupları saymazsak, oraya toplananlar birbirleriyle hiçbir bağı olmayan apolitik sessiz yığınlardı. Tavırları, masum isteklerine itiraza karşı refleksdi… Tabiatını ranta karşı sahip-

lenmeydi…

      Özetle:

      Ağaç meselesi mi, sanmıyorum.

      Yasakların nerede duracağını kestiremeyen, kendi iradeleri dışında hiza-istikamete sokulmaya çalışılan gençliğin hareket alanı kısıtlanmaya çalışılıyor ki; buna itiraz ve demokrasi içinde, fark edilme ve kendilerine yer açma mücadelesi olabilir…

                                                                           ***

      Olaylara gelecek olursak; 31 mayıs sabahı ve sonrasındaki olayları dörde ayırdım: demokraside kendilerine yer edinmeye çalışan kitap okuyan, yıktığını yapan, çöpünü toplayanlar, bu olaylardan kaos üretmeye çalışanlar ve polis zulmü… Bir de kenardan sessizce izleyip onay veren seyirciler… Onları ayrı değerlendirmek gerekiyor…

      Bu türden toplumsal olaylarda maalesef kimin ne niyet taşıdığını o an için hesaplamak ve duruma göre tavır geliştirip o ortamdan uzaklaştırmak mümkün değildi.

      Hal böyle olunca:

      Çevredeki işyeri sahipleri zarar gördü; ATM’ler soyuldu, araçlar yakıldı; büfe ve dükkânlar yağmalandı… Camlar, çerçeveler yerlerde… Bunlar dediğim gibi gösterilerden kaos üretmeye çalışanlardı…

     İşine aracıyla yetişmeye çalışan masum insanlar ve araçları zarar gördü; gaz bombası fişekleri

araç camlarını kırdı; sürücülerin gözleri malum… Özürlü olup-olmadığına bakılmaksızın yoldan geçen insanlar coplandı…

     Namaz kılan insanlar zarar gördü; gaz bombasından, biber gazından…

     Kucağında bebeği ile çocuğuyla geçen anneler-babalar, sakatlar, yaşlılar zarar gördü…

     Kim tarafından olduğunu anladınız…

     Göstericinin elinden aldığı bayrağı geri veren polisi tenzih ederim. Bir ara polis radyosu vardı seksenlerde… Yayın aralarında:”Kanunların ve toplumun koruyucusu olan polisimizi sevin!” anonsu yapardı spiker; ardından eklerdi:“Şimdi O. Gencebay söylüyor: “Ben sevdim de ne oldu?!” “tam o” denecek türden bir fotoğraf bıraktı akıllarda; böyle devam ederse polis algısı değişir; uyarması benden…

                                                                      ***

     Niye anlatayım:

     Verilen emri yerine getirmesini, attığı gazı, sıktığı biber gazını anlarım… Ama işi gereği orada

olduğunu unutup:

      Kendine karşı bir tavır algısı yaratmasına, kedileştirmesine, göstericilerle kendi arasındaki bir

husumetin intikamcısı gibi davranmasını;

      Karşısındakini hasmı gibi görmesini;

      Pusuya yatıp sabahın bir saatinde çadır yakmasını;

      Karşısında hiçbir şey yapmadan heykel gibi duran o kırmızılı kadına, yoldan geçen engellinin gözüne gözüne gaz sıkmasını;

      İşini kurallar çerçevesinde değil de kinle, hırsla nefretle yapmasını;

      Taş atmasını, ambulans yolu kesmesini;

      Çekim alanına giren göstericinin, copla, biber gazı ile yumrukla, dirsekle anında infaz edilmesini;

      Türk filmlerindeki gibi esas oğlanın iki kişi tarafından tutulup, filmin kötü adamı tarafından

dövülmesini andıran göstericiyi dövme görüntülerini;

      En önemlisi demokrasiyi, insanlığını ve vicdanını hoyratça tüketmesini ve vatandaşı eşinin yanında: “ Abi ilgim yok; sadece yoldan geçiyordum.” demesine rağmen coplamasını anlamam…

                                                                                ***

      Gördük ki, uzaktan seyredenler ve esnaftan sessiz destekçiler vardı; evinde hazırladığı yemeği getiren; ağaçların altına sessizce yiyecek-içecekler koyanlar gibi… Bazı kesim işbirlikçi diyebilir ama bana kalırsa olayların dışında, ” insanlı k ölmedi” dedirten imrenilecek bir durumdu… 

       Sonuç olarak:

       Malum i….ki kötülüklerin anası ya!

       Gösteriler sırasında Taksim için demokrasi, insan hakları, hukuk adına emir verenler o anda şayet çakırkeyifse anlarım. Yok, öyle değil diyorlarsa sıkıntı var; vicdanlarını insanlık boyutuna bir türlü indirgeyememişler; üzgünüm; demokrasi, insan hakları için daha çok yolumuz var, lafla olmuyor demekki...

 

      



Bu yazı 2657 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI