Reklam
Bugun...
Reklam
Advert
İktidar, Demokrasimiz ve Garip Uygulamaları


Yüksel Şahin Karşı Pencere
unyevizyon@hotmail.com
 
 

Gün geçmiyor ki, ılık barış esintisinde(!) bile PKK’nın, şimdilik kimlik değiştiren eylemlerini duyuyoruz:

     PKK Tunceli’de bir köye saldırıldı.

     PKK Güneydoğu’da yol kesti.

     PKK Güneydoğu’da baraj inşaatında çalışan işçileri kaçırdı, iş makinelerini yaktı.

     PKK sivil bir uzman çavuşu kaçırdı.

     TSK’nın helikopterine yerden taciz ateşi açıldı.

     Değişik tarihlerde, PKK’nın sözde kolluk güçleri Cizre ve Diyarbakır’da yol kesip kimlik kontrolü yaptı.

     PKK, vergi adı altında haraç topladı.

     PKK güdümündeki köylüler karakol bastı.

     PKK, kırsala çıkmaz isteyen bir turist gurubuna gezi için izin vermedi.

     Kaçakçıların dediği oldu; asker yolunu kestiği kaçakçıların yolundan helikopterle çekildi.

     “TCD ile iş yaptın” Diye nakliyecilerin araçları yakıldı, kimi iş yerleri kundaklandı.

     Bunlar bası yoluyla duyduklarımız. Daha nelerin gizlendiğini kim bilir?!

     İlgililer: alanda olması gereken askerler, destan yaratan(!) polisler, basın, vali, her kimse, İktidar’dan çekindiğine, sürecin provokatörü olarak suçlanmamak için: “Görmedim, duymadım, bilmiyorum”u oynuyor.

     İhanet destekçileri ise bunca yapılanlara rağmen: “Diren barış!” çağrısında…

     İşin vahametini açıklayan cümle eski bir MİT’çiden geldi: “Türkiye’nin bölünmesi, istikrarı açısından endişe taşıyorum.”

     İktidar’a göre ise tek tehlike, ihbar edilmesi gereken tencere-tava çalanlar; PKK ihbarcıları ise

provokatör!

                                                                 ***

    Savcı: Bu kişileri Başbakanlık’a girerken mi yakaladınız?

     Polis: Hayır savcım; Dikmen caddesinden almışlar.

     Savcı: Başbakanlık binası ile Dikmen Caddesi arasındaki mesafe tahminen ne kadardır?

     Polis: 1-2 km kadar…

     Savcı: Peki, nasıl oluyor da Başbakanlık binasına zorla girmeye teşebbüs ettiler?

     Polis: Cevap yok!

     Savcı: Üst araması yaptınız mı?

     Polis: Yaptık efendim.

     Savcı: Peki, taş, misket, sapan, kesici alet, silah buldunuz mu?

     Polis: Çıkmadı…

     Savcı: Peki, niye getirdiniz?

     Polis: Çevik Kuvvet karakola getiriyor biz de savcılığa çıkarıyoruz…

     Yukarıdaki diyalog: “Başbakanlık’ı bastılar” davasıyla ilgili savcı-polis arasında geçen konuşma.

     Konu hala görsel medyada işleniyor: “Düşünebiliyor musunuz, göstericiler Başbakanlık binasını bastılar…”

     Sunucu soruyor: “ Ya polis engellemeseydi; ya muaffak olsalardı? Başbakanlık koltuğuna oturup, dünya medyasına böyle bir görüntü düşse ne olur?”

     Medyaya düşün tek görüntü hala bu yalanın medya üzerinden sürdürülmesindeki ısrardır. Tek amacı vardır o da göstericiler aleyhinde kamuoyu oluşturmak.

     Özgür basınımızın duru bu…

     Peki, demokrasi ve hukuk… O da ne?!

                                                   ***

     Aşağıdaki konuşmalar, hâkim, tanık ve savcı arasında M. Balbay’ın duruşmasında geçti. 

     Hâkim: Bildiklerini, gördüklerini anlatır mısın, sanığı nerede gördün?

     Gizli tanık: … işhanını girerken.

     Balbay: Ne zaman görmüş efendim; sorar mısınız?

     Gizli tanık: Yaklaşık iki sene kadar önce…

     Balbay: Efendim nasıl olur, ben beş yıldır içerde tutukluyum.

     Gizli tanık: (Tanık bir süre şaşkın sağa-sola bakar) Efendim ben ne söyleyecektim unuttum!

     Savcı: Hâkim Bey! Tanığımı mahkemeye hazırlamam için ara talep ediyorum.”

     Tanıkların artık nasıl hazırlandığını basından takip ediyorduk ama alenen hazırlanma gibi telkin ve yönlendirme talebini duymamıştık.

     Hukukumuzun son on yılda geldiği noktayı özetlemesi bakımından önemliydi; bilginize takdimimdir!

                                                               ***

    12 Eylül döneminde adrese yapılan baskınlarda aranan bulunmayınca evde, anne, baba, kardeş, eş her kim varsa sıkıyönetimce, asıl suçlu gelip teslim oluncaya kadar rehin alınırdı.

     Gözaltına alınanın gözaltı süresince uğradığı muameleyi yazmıyorum; tahminim biliyorsunuz…

     Geçenlerde benzer bir olay da yüksek demokrasimizde vuku buldu. Aranan bir öğrenci evde bulunmayınca, polis, yerine kardeşi gözaltına alınmış rehin olarak. Giderken demişler: Asıl aranan gelirse bırakırız…”

    Öte yandan polisimizin katili PKK cenazelerine omuz verirken tespit ediliyor ama yakalama yok.

     Bir garip olay da Taksim’de yaşanmıştı.

     Türk bayrağı satan biri, halkı isyana teşvik etmekten gözaltına alınıp tutuklanmıştı. Allah’tan utandılar da üç gün sonra bıraktılar.

                                                             ***

    Medya patronuna: “Parasını sen veriyorsun niye yazdırıyorsun?” tehdidi ile gazetesinden kovulan gazeteci yazar sayısında rekor artış var.

     Malum, tavır bu olunca:

     Makama çağrılıp, yazarına, ne ve nasıl yazması gerektiğini dikte eden patronlar var.

     Muhalefet edene ekstradan vergi cezaları ile bertaraf olmamak için taraf olmaya zorlanan patronlar var.

     Devlet tarafından verilen ilan, reklâm gelirleri kesilenle muhalif gazeteler var.

     Dün yandaş iken bu gün köşesinden kovulan gazeteciler var; hala da devam ediyor.

     Geçenlerde “basın özgürlüğünün” bilmem kaçıncı yılı şerefine kokteyl vardı; merak ediyorum kaç özgür gazetecimiz katıldı acaba?!

                                                            ***

    İktidar ve 32. paralelde -Irak’ın Kürt Bölgesi- ticaret yapan patronların siparişi ve güdülemeleri ile ortam yumuşatması yapan özgür basınımızın sanal haberleri manşetlerde:

     “Tunceli’de Munzur Çay’ında plaj havası…”

     “Ticaret arttı.”

     “Güneydoğu’da turizm patladı.”

     “Mezralara geriye göç başladı.”

     “Güneydoğu’da hayvancılık tekrar eski günlerine dönüyor…”

     Basınımız bu türden haberlerle kamuoyunu aydınlatırken(!) Kuzeyde Kürt Konferansı yapılıyordu. Konu: Dört parçalı Kürt coğrafyasını nasıl tek yaparız?

     Sonuç bildirgesinde Barzani aynen şöyle diyordu: “Hiçbir güç Kürdistan isteğimizi bastıramaz…”

     Kısaca işin özeti yüksek demokrasimiz; tüm kurumları ile kendini, hukuku ve üniter yapıyı hedef aldı ve AKP milletvekili M. Metiner’in:” PKK cinayetleri meşru müdafaadır.” cümlesi ile                                                                                 de PKK cinayetlerini kutsadı.

     İktidar hala kayıtsız. Nedeni tencere-tava gürültüsü! “İhbar edin!”Çağrısı doğrudur, yerindedir! 



Bu yazı 3515 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI