Vaktiyle bir köyün ağası…Bir de pazusu aklından kuvveti delikanlısı varmış.
Köyün ağası birgün yağız delikanlıyı huzuruna çağırmış. Delikanlı gayet hürmetli bir şekilde ağanın huzuruna varmış.
Ağa demiş ki; “Bak evladım sen güçlü,kuvvetli yağız bir delikanlısın. Senin bu sefil halin beni üzüyor. Sen bana hergün köyün meydanında hakaret edecek,sövüp,sayacaksın. Sonra da köylüden nafakanı toplayacaksın. Lakin yarısını kendin alacak,yarısını da bana getireceksin. Korkma arkanda ben varım.”
Köyün delikanlısının aklı ağanın bu davranışına pek ermemiş… Ama teklifi de cazip bulup peki demiş.
Her gün yağız delikanlı köyün meydanına gelir ağaya sövüp,sayar,hakaretler yağdırır sonra da parsayı toplarmış.
Ağanın yakınları,dostları,köylü ahali ağaya “bu nasıl iştir ağam. Bir bıçkın her gün köy meydanında sana etmediğini bırakmıyor. Senin haysiyetini,ağalığını iki paralık ediyor.Ayrıca yolunmadık yerimizi de bırakmadı.Buna nasıl dur deyip haddini bildirmezsin?.”
Ağa şöyle bıyık altından gülmüş “ delikanlı günahını çoğaltır… Benim de sevaplarımı.”
Dostları ağaya “bu nasıl şeydir ki onun günahı senin sevabın çoğalıyor.” Deyince…
Ağa “bakın hiç zahmete ve günaha girmeden payımı alıyorum. Zamanı gelince de hüküm için bana neden yaratıyor. Köyü ondan kurtardığım için de ağalığım mühkemlenecek.”
Kıssadan hisse; “Gördüğüne değil önden gelene bak.”
…………………………………..
Bir yaşanmış hikaye,
Fakülte ikinci sınıftayım. Ecevit affı yeni çıkmış. Herkesin ne olduğu biliniyor ama ortalık henüz süt liman.
Aylardan Haziran ve fakülteye ödev teslimine gittim. Binanın giriş holünde son sınıf talebesi Süleyman’a rastladım. Süleyman abi Ülkücü ve okuldaki derneğin başkanı. Sakin tabiatlı ve aileden iyi yetişmiş olduğu belli Elağzığlı son sınıf talebesi.
Süleyman;” Yakup ben mezun oldum Allah sizin de mezun olmanızı nasip etsin.”
“Sağ ol abi ne mutlu sana. Kendini hasarsız kurtardın.(Gülüşmeler) Abi sana bir şey soracağım.
Süleyman “buyur sor.”
“Abi bize hayatta ne tavsiye edersin?”
Süleyman “ Yakup ananız,babanız sizin için çalışıyor. Yemiyorlar,içmiyorlar size nafaka gönderiyorlar. Okuyup adam olasınız diye. Dolayısıyla onların emeklerini boşa çıkarmayın. Önce okulunuzu tez elden bitirmeye bakın. Yoksa bu dünyada da ve öbür dünyada da bedelini ağır ödersiniz.
Bu vatanın cahil bir ülkücüden çok okumuş, münevver,çalışkan ülkücüye… Adını ne koyarsanız koyunuz ölmüş bir ülkücüden çok sağ bir ülkücüye ihtiyacı var. Ona göre akıllı davranıp oraya,buraya bulaşmayın.Bir an evvel okulunuzu bitirmeye bakınız. Sonra da kendinizi bu vatana hizmete adayın.Ama ülkücülük de karakteriniz olsun. Benim size tavsiyelerim bunlar.”
Aradan tam bir yıl geçti… Yine okulun kapısında bu sefer Selçuk adında bir abimize rastladım. O da okulun reisi. Selçuk’un kafası,gözü sarılı. Yara bere içinde.
“Abi hayırdır sana böyle ne oldu?
Selçuk; “Ne olacak sizin yüzünüzden oldu. Biz kendimizi sizin ve vatan için feda edelim. Ama sizin keyfiniz yerinde. Bizim sayemizde okulunuzu okuyorsunuz,imtihanlara giriyorsunuz.”
Süleymandan sonra o başkan olmuştu. Yılın başından beri de okul gitgide karışıyordu Olaylar çıkıyordu. Okula solcular hakimdi. Yani didişip duruyorlardı.
Aksiyon halindeki Ülkücüler okula giremiyordu. Selçuğun başına gelenler şu idi: Sene sonunda Selçuk Haziran sınavlarına girecek ama solcular onları okula sokmuyorlar. Bunu görüşmek için okul dekanı ile görüşmeye gider. Bunu haber alan solcular dekanın odasında Selçuk’u yakalarlar… Selçuk polisler sayesinde kurtulur ama iyice de hasar almıştır.
Şimdi sorum şu; Vatan kimlerin omuzlarında yükselir? Süleymanların mı yoksa Selçukların mı?
Ya da şöyle soralım: “Süleymanların mı yoksa Selçukların mı hükmü daha uzundur?
Rahmetli Ulu Büyük Dedemden bir deyiş: “ Kedi hanenin içerisinde it dışarısında gerek.”
Yazarın notu: Bu yazım siyasete gönderme değil… Hayata dairdir.