Reklam
Bugun...
Reklam
Advert
Kıç Üstü Düşmeye Gör…


Yakup HALICI Bugün Pazartesi
unyevizyongazetesi@gmail.com
 
 

Mart ayının güneşli, ılık bir gününün Zemherir’in en karanlık gününe dönüşeceğini nereden bilebilirdim.
Rahmetli atam “ çekeri beş pere etmezlerden kork” derdi de esamiye almazdım.
Kaderimin yim para etmez bir çürük tahtayla değiştiğini görünce anladım… Atamın ne kadar doğru söylediğini…
Saniyeler içinde düştüğümde, Acılar içinde kıvranmamın nedeni… Hor gördüğümüz yılan denilen mahlûkata darbeleri indirirken aldığımız hazzın bedelimiydi?
Yoksa bilinmez günahların külliyatlı çekerlerimiydi?
Kim bilir beklide açılacak aydınlık kapıların son ceremesiydi.
112’ye yetiş dediğinizde, En bedbaht anınızda aklınızın ve iradenizin sağlamlığıyla övünmenin ötesinde… Yaradan’ın “senden de büyükler var” dersini almamız gerekmez miydi?
…Ve yine 112’ye alo dediğinizin akabinde dakikalar içinde gelen Ambülâns’ın nimetlerinden faydalanırken,
Yıldızımın barışmadığı güce yavan da olsa bir teşekkür borçlu olduğumu hissetmeliydim?
Ama bunun yanı sıra bir afili hastane “ dışı seni yakar, içi de beni” durumuna da düşmemeliydi.
Yine bu arada “Halit yetiş” diyebileceğim bir dost edinmenin hazzını yaşamadım da değil.
Uzman doktorun,
“ Ameliyattan bir gün sonra yürüteceğim seni” demesinin teselliden çok; Benim mal-u hülyam olduğunu fark etmem çok uzun sürmedi.
Elbette yürüdüm,
Korseli, iki kişinin kollarımdan tutarak adım attırmasına “buna da şükür” diyerek.
Hastaneye gidişimden çıkışıma karar pür neşe içinde olmam; Verilen ilaçların mı, iradem mi yoksa Yaradan’ın bir lütfümü olduğunu hala kestirebilmiş değilim.
Narkozun etkisiyle yoğun bakımda assolistliğime ramak kaldığının da hayal-meyal farkındaydım.
Size bir sır vereyim mi?
Allaha (vücudum da dâhil) bana övüneceğim mülk verme. Ya da bana mülkümle övünmeyi nasip etme diye dua ederim. Onun için şükrü dilimden eksik etmem.
Hastanede ağrılar içinde tefekkür ederken günlerden bir gün Yaradan’a karşı haddimi aştığımı hatırladım.
“Haddini bil” dendi… Haddini bil.
Ölüm ne ki?
Geçmiş günlerden bir gün tv’de bir programda tanınmış sanatçı Levent Kırca şöyle demişti
“ölümden korkmuyorum, altmış yaşımı geçtim. Yirmi yaşında gencecik delikanlılar ölümü tattı. Ben onlardan kırk yıl fazla yaşadım. Yetmez mi?”
Ne büyük olgunluk…
Ben ölümden hiç korkmadım… Faniden bakiye adım atmak neden korkutsun ki? Hele de şu ahir zamanımda… Benim korkum bu dünyada birine/birilerine yük olmak ve bana güvenenleri ve kaderini bana bağlayanları yarı yolda bırakmaktır.
Birileri için yaşamak bana her daim haz vermiştir. Bu eşimdir, çocuklarımdır, çalışanlarımdır, en nihayet vatanım ve dinimdir.

Her olayın sonunda bir muhasebe yaparım. Ne kazandım ne kaybettim diye…
Bu muhasebenin sonunda mutlaka ders alacağım neticeler çıkararak zararı kara dönüştürürüm.
Ben de öyle yaptım. Zararı kara dönüştürdüm. O kadar çok kardayım ki… Şükürler olsun ki böyle bir musibeti tattım.
Bu karlar neler mi? Müsaade edin o da bende kalsın.



Bu yazı 1229 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI