Reklam
Bugun...
Reklam
Advert
Hikmet Kıvılcımlı “Burası Müslüman Evi…”


Yakup HALICI Bugün Pazartesi
unyevizyongazetesi@gmail.com
 
 

Geçenlerde bir yazıda okudum. Komünist Hikmet Kıvılcımlı kendisini ziyarete gelenlere “burası Müslüman evi… Ayakkabılarınızı dışarıda çıkartıp da giriniz.” Diyormuş.

Yine bundan yıllarca önce Merkez Bankası Başkanlığına getirilen Durmuş Yılmaz- ki şu anda İYİ Parti milletvekili- için evine ayakkabılarını daire kapısının dışında çıkartıp giriyor diye gazetelerde manşet atılmıştı da; “Gericiden” merkez bankası başkanı da olur-muymuş demeye getirilmişti.

Geçtiğimiz yüzyıl yani 20. yüzyıl ideolojiler yüzyılı idi. Kapitalizm ve Komünizm birlikte Faşizmi İkinci Dünya Savaşı sonrası tasfiye etmişler ve Dünyayı yönetmişlerdi.

Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra da meydan Kapitalizme kalmıştı. Kapitalizm de demokrasi, bireysel özgürlüklerin genişletilmesi sermayenin Dünya yüzünde serbestçe dolaşımı vs. gerekçelerle bireyselleşmeyi alabildiğine teşvik etmekte. Akabinde pratik çözümler daha başvurulur hale geldi.

Fakat…

Geçtiğimiz yüzyılın alışkanlığı olan her şeyi ideolojilere bağlama, yapılacak işin gerekçesi ve olmazsa olmazı, hayatın kendisi imiş gibi görmek saplantısı hala toplumları yönlendirmekte ve yönetmekte.

Düşününüz ki,

Toplumları yüzyıllarca etkilemiş ve yönlendirmiş bütün ananeleri, gelenekleri, değer yargıları bir çırpıda yok sayılıp… Ve hatta çağ dışı kabul edilip yerin dibine batırıldığı çağı yaşadık ve ne yazık ki hala yaşıyoruz.

Mao’nun Çini böyle değil miydi? Kuzeyimizdeki komşumuz Sovyetler Birliği öyle değimliydi?

Şu anda da başka bir sorunla karşı karşıyayız,

Her ne kadar Kapitalist dünyası özgürlükler dünyası imiş gibi gözükse de… Madde bağımlılığı gibi ben/bencillik bağımlılığı ile toplumları ve dolayısıyla bireyleri manipüle etmedi mi/etmiyor mu?

Milletleşmesini, sınıfsal ve sosyal yapılanmasını tamamlamış, ekonomik olarak gelişmiş toplumlar ideolojilerin toplumları içten kemiren ve her konuya, her soruna ideolojik yaklaşan ve çözüm üreten hastalıklı bakışlardan kurtulmasını bilmişlerdir.

Ülkemiz bu illetten hala neden kurtulamıyor? Neden tüm sorunlarımızı düşmanlara bağlıyoruz? Neden en ufak sorunlarımızı bile kendi ideolojik el kitabımıza göre çözmeye çalışıyoruz?

Bizler daha milletleşmemizi tamamlayamadan ideolojilerin pençesine düştük. Ne yazık ki bunda da treni kaçırdık. İmparatorluktan milli devlete geçtiğimizde bu sefer de ideolojilerin peşine/pençesine düştük. Milletleşmemizi (medeni toplum yaratmak adına) yeniden şekillendirmeye kalkıştık.

Birbirleri ile çok ilintili olmasına rağmen medeni toplum başka bir şey, toplumu şekillendirmek başka bir şeydir. Nitekim yukarıda da bahsettiğim gibi Sovyetler Birliği ve özellikle Çin bu yanlışları yaptılar. Hatırlarsak Kültür Devrimi Çin’de büyük travmalar yaratmıştı.

İdeolojiler gelip geçicidir. Ama toplumun ana omurgası olan kültürleri ve buna bağlı olarak yaşam anlayışları tarihi süreç içerisinde oluşmuş toplumun karakterleridir.

Mesela, Kurban geleneğini yok sayıp onu çağ dışı ilan ettiğinizde topluma iyilik yapmış olmazsınız. Çünkü Kurban geleneği sadece bir dini ritüel değildir. Onun içerisinde toplumu birbirine bağlayan birçok unsur vardır. Onu kaldırdığınızda bütün bu unsurları yok saymış olacaksınız. Onu ortadan kaldırdığınızda onun yerine ikame edecek kuralları koymaya ne bilginiz ne imkânlarınız ne de zamanınız yeter.

Üstelik büyük tepki ile karşılaşırsınız. Hâlbuki Kurban geleneğinin hatalı kısımlarını törpüleyip çağa uygun olarak düzenlediğinizde; Hem toplumu travmaya sokmazsınız, hem de toplumu bir arada tutan önemli geleneklerden birini muhafaza etmiş olursunuz.

Özgür irade günümüz toplumlarının olmazsa olmazıdır elbette… İdeolojileri kullanmak zaman içerisinde kısa geçişler yapmak gerekli olabilir Ne var ki ondan önce toplum bireylerinin birlikte yaşama iradelerinin gelişmiş olması gerekir. Yani millet olmak ve değerler manzumesi etrafında bütünleşmek gerekir.

Buradaki kastım şu değildir; Toplumun tüm fertlerinin aynı inanç ve düşüncede olması anlamı değildir. Burada kastım ortak geçmiş bilinci, bizi bir arada tutan ve vazgeçemediğimiz ortak değer yargılarıdır. Bunların içinde ideoloji yoktur. İdeoloji haline getirilmiş din de yoktur.

Burada komşuluk ilişkilerinden başlayıp tüm ülkeyi saran değerler manzumesi vardır. Günlük yaşamda olmazsa olmazlarımızdır. Yüzyıllardır oluşmuş, kök salmış değerler birlikteliğidir.

Dolayısıyla,

Hayatı bir fanin arkasına sığınıp şekillendirmek, tüm ülkeyi onun malı imiş gibi görmek ya da toplumu bir çırpıda şekillendirdiğini düşünmek ve inanmak; Sonrada onun üzerinden tüm milleti zapturapt altına almak akıl karı olmadığı gibi insani de değildir. Aynı şekilde dini ideolojileştirip onunla toplumları hizaya getirmek çağ dışı olduğu kadar dinin kendisine de hürmetsizliktir. Zaten akıllı işi de değildir.

Düşünün bir kere,

Artık aile kurumunda bile eleştirel ilişkilerin gemi azıya aldığı günümüzde yüz yıl önce yaşamış- ülkesine büyük hizmetler etmiş olsa bile- o günkü anlayışını, söylemlerini, ideoloji haline getirip toplumu yönetmek ve yönlendirmek ne kadar akıl karıdır? Kaldı ki bu ilmi de değildir.

Bu olsa-olsa “ideolojileştirilmiş kişiler” üzerinden ülkeyi hınzırca sömürmek olur… Ki bu da çağ dışı ve gayri insanidir. Sürdürülebilir de değildir.

Yoksa birisi kalkar “bu ülkeyi sömürdüğünüz yeter bundan sonra biz varız” der. Bu işin sırası da yok ki sıraya koyasınız. Kapanın elinde kalır nitekim kalıyor da. Onlar bayram ederken, biz avama da bol-bol ağıtlar yakıp bayramlarını kutlamak kalır.



Bu yazı 1214 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI