Reklam
Bugun...
Reklam
Advert
Yadırgıyorum…


Yüksel Şahin Karşı Pencere
unyevizyon@hotmail.com
 
 

TSK’ya kumpas kurulduğu o günleri hatırlayın…
          “İyi ki bu ordu ile savaşa falan girmemişiz; kâğıttan kaplanmış!” Diyenlerin bu gün, “Askerimiz Afrin’de destan yaratıyor.” demesini ve zaferlerine sahip çıkmasını;
         “Askerlik yan gelip yatma yeri değil; ölmek için maaş alıyorlar.” Diyenlerin timsah gözyaşlarını;
        Geçmişte, “Şehitler ölmez vatan bölünmez…” diye slogan atanlara, “Böyle slogan mı olur, ne demek bu!?” diyerek tepki gösterenlerin aynı sloganı bu gün şehit cenazelerinde kullanmasını;
        B. Arınç kastedilerek, “Başbakan yardımcımıza suikast düzenleyeceklerdi…” diyerek TSK’nın en mahrem yerini Fetöcülere açtıran, tüm kriptosu/yurt dışında TSK adına görevli ajanlarını; ihtiyaten olur ya milli savunmaya ihtiyaç duyulması halinde kriptolanmış silahların yerini; TSK’nin harekât ve gerektiğinde geri çekilme planlarını, ihtiyatlarını, yığınaklarının ve vs. planların Fetö aracılığıyla ABD’nin eline geçmesine neden olanların;
       Afrin ve Membiç dâhil PYD konusunda tavrı aleyhimizde olan ABD’nin Kürecik ve İncirlik üssü açıkken halâ, “Ey ABD!” demelerini; yadırgıyorum.
       *
       Malumunuz, “Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun ”nun  -HSYK- adı, 2010 referandumu sonrası başlayan süreçle birlikte “Hâkimler Savcılar Kurulu” -HSK- olarak değiştirilirken, 
üye sayıları da üyelerin atanma şekli de değiştirilmişti.
      H HSK’nın başkanı siyasi kimliği olan Adalet Bakanı, yardımcısı da yine siyasi iradenin atadığı müsteşarı HSK’nın tabi üyesidir.
      Üyelerinin bir kısmını Cumhurbaşkanı belirlerken, geri kalan üyeler ise Meclis tarafından belirlenir. Meclis’teki İktidar ağırlığını düşünürseniz kimlerin seçildiğini de tahmin etmek zor olmasa gerek…
       İşte idari yapılanması demokratik(!) usullerle seçilen HSK’nın:
       Hâkim ve savcıların atanması, yer değiştirme, görevden alma, disiplin gibi sadece idari görevleri vardır. Asla bir yargı değildir. Bir yargı organı ve mahkemece verilen kararları da denetleme gibi bir yetkisi yoktur.
       Geçtim; hâkim ve savcıların aldıkları kararlarla ilgili HSK’ ya danışmak gibi bir temayül de yoktur.
       Geçenler, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, hukukumuzda karar verme noktasındaki olan savcı ve hâkimlere, “Terör soruşturmaları Bilgi Kitapçığı” adı altında hazırladığı bir metni yollamış;  konu, Fetö davasından dolayı tutuklu yargılanan savcı ve hâkimler…
       Bilinmesini istiyorum, eleştirimiz Fetö’ den tutuklu olan hâkim ve savcılarla ilgili olmayıp, tepkimiz İktidar’ın hukuka müdahalesinedir.
      O hazırlanan metnin içeriğinde, tutuklu hâkim ve savcılarla ilgili olarak mevcut mahkemelerin nasıl davranması gerektiğine ilişkin talimat var. Talimatta tutuklu hâkim ve savcılar kast edilerek deniliyor ki, “ Tahliye konusunda HSK’ la mutlaka istişarede bulunulduktan sonra irade, hüküm oluşturulacaktır.”
       Anlamı: HSK’ dan onay ve icazet almadan tahliye kararı dahil tutuklularla ilgili herhangi bir içtihatta bulunamazsınız.
       Bu talimattan sonra Başbakanımızın, “Türkiye’ de de yargı bağımsızdır. “ türünden söylemleri de halkın aptal yerine konulmasını da yadırgıyorum.
       *
       Cumhuriyet Gazetesi davasında üç tutukludan ikisi bir buçuk yıl sonra tahliye edildi.
       Hâkimin tahliye kararları verirken söylediği cümleleri ilginç!
       Hukuk gibi çok ciddi bir konuda:
       Yayın Yönetmeni için, “ Gemiyi en son kaptanlar terk eder!” alaysılaması ile keyfiyetten tahliyesini geri bıraktı.
       Murat Sabuncu için, “Boğazı görmek istiyormuş; gitsin, görsün!”,
A. Şık için, “Annesi ermiş, onu da üzmeyelim…” diyerek tahliyesine karar verdi.
       Hukukta karşılığı olmayan üslubu da alaysılama ve keyfiyeti de ironiyi de adalet adına yadırgıyorum.
       *
       On altı yıldır iktidarlar…
       Adaletten ekonomiye bürokrasinin tepesini partili yandaşlarına zimmetlediler!
       Cumhurbaşkanımız buna rağmen çıktı, adalet, hukukla olan sorunları odak noktası yaparak dedi ki: “Bu ülkede halk bunalmış, ellerini semaya açarak adalet çığlığı atar hale gelmişse oradaki yargı sisteminde bir sorun var demektir. Adaleti kaybettiğimizde her şeyimizi kaybettiğimizi bilmek zorundayız. Hukukun üstünlüğüne büyük önem veriyoruz.”   
      Şimdiye kadarki uygulamalarıyla örtüşmeyen bu yaman çelişkiyi yadırgıyorum.
      *
      Başbakanımız bozkurt işareti yaptı. Sordular: “Başbakanım hayırdır!”
      Cevap: “Kimi engellilere işaret dili kullanıyorum!” imasında bulunmuştu…
      Cumhurbaşkanımızın ise D. Bahçeli’ye cevaben:
      “Bozkurtların sana hayırlı olsun! Ben eşrefi mahlûkat olan insanlarla dolaşıyorum…”,
      “Senden siyasette çırak bile olmaz!”, “Her türlü milliyetçilik ayaklarımız altında!”,
      “Kafatasçı!”, “Ağzı salyalılar!”, “Kandan beslenenler!”, “Zürriyetsiz!”  türünden hakaretleri orta yerde duruyor!
      Bu hakaretleri yalayıp yutanları; hatırlatanlara Meclis çatısı altında dayak atanları;
      Yaptıkları bozkurt işareti ile riyakârlığı simgeleştirenleri de yadırgıyorum.
      *
       İslâm, “Ölülerinizi rahmetle anın…” der.
       Bırak rahmetle anmayı, “Bekârlığa veda partisinden dönerken…” diye etiketleyip linç eden, daha hesaba çekilmeden cehenneme gönderen ve dahi insanlığını kaybetmiş olmanın verdiği rahatlıkla kindar tavrından zerre geri adım atmayan sözüm ona sözde dindar, görsel ve yazılı medyamızın bu tavrını yadırgıyorum.
       *
       N. Yıldız’ı kendi kabullerince dinleştirdiği düşüncelerini kamuoyu ile paylaşmasıyla tanıdık. 
       Ve üstelik üniversitemizin birinde de akademisyendir kendisi…
       Cumhurbaşkanımızın, Dinayet İşleri Başkanlığı’na hitaben, “Devreye girin!” talimatına kadar kurumun bu adam hakkında zerre kılını kıpırdatmamasını;
      Yine Cumhurbaşkanımızın, N. Yıldız’a kamuoyu önünde tepki gösterene kadar hukukun onca gün tepkisiz kalmasını da yadırgıyorum.
      *
      İstanbul yaklaşık yirmi beş yıl AKP belediyelerince idare ediliyor.
      AKP yaklaşık on altı yıldır iktidar…
      Yani İstanbul’un siluetinin bozulmasına dair ne kadar karar ve izin varsa hepsinin altında imzaları var.
      Çıkıp, “ İstanbul’a ihanet ettik; siluetinin bozduk! “ dedikten sonra bozulmanın halâ kendi eliyle devam ettirilmiş olmasını ve zerre tedbir almayan anlayışı yadırgıyorum.      
       *
       Ülkenin bekasına kast eden terörist başı Öcalan, PKK terör örgütü ve onun siyasal kolu olan HDP ile özerklik karşılığı başkanlık pazarlığı yapmada zerre beis görmeyenlerin, o süreçte karşısında duranları hain, terörist ilan ettiklerini hatırlayın…
       CHP ve İYİ Partinin HDP ile en ufak ittifak iması yok.
       Taraflar arasında deklere edilmiş bir açıklama yok.
       Bu gün, geçmişte kendileri ile HDP-PKK-PYD-Öcalan arasındaki ilişkiyi görmezden gelen İktidar’ın, CHP ve İYİ Parti ile HDP arasında, adını dahi kendilerinin koyduğu bir ittifak imasında bulunmasını da peşinen hain, terörist ilân etmesini de;  
      Velhasıl:
       Yumurta çürükte olsa çuvala girmez, girerse de çürük olmasına gerek yok zaten…
       Siyasete de çürük yumurta muamelesi yapıp çuvallayan(!) aklı;
      Onca yanlış siyasetlerini, “Gerekirse papaz elbisesi de giyerim!” diyerek özetleyenleri halâ alkışlayanları da;
      “Hesap sormazsam namerdim!” diye yola çıkıp çıkarlarına evrilenleri de yadırgıyorum. 
 


Bu yazı 1884 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI