Reklam
Bugun...
Reklam
Advert
Tarihten Hatırlatma, Paris Ziyareti, Andımız


Yüksel Şahin Karşı Pencere
unyevizyon@hotmail.com
 
 

28 Temmuz 1914’te başlayan 1.Dünya Savaşı’nın çıkış gerekçesi Tarih kitaplarımızda, Avusturya veliahdının bir Sırplı tarafından Saraybosna’da suikast sonucu öldürülmesi ile çıktı diye yazar.

Asıl neden, sömürgeci Avrupa devletlerinin gelişen sanayilerinin Alman sanayisi ile giriştikleri pazar rekabeti ile başlayan süreçtir…

Her iki taraf da olası bir savaşta Osmanlı’yı yanlarına almaya çalışmış ancak Almanya Türkiye’yi kendi safında savaşa sokma amacıyla devreye soktuğu provokasyon, sözde Osmanlı’ya sığınan zırhlılarının Osmanlı bandırası ile Rus limanlarını bombalamasıyla başarılmış ve savaşta Almanya saflarında yer almış sayıldık.

İtilaf devletlerinin beklediği fırsattı…

Onlara göre Osmanlı “Hasta Adam ”dı.

Nihai hedefleri:

Trakya ve Anadolu’da Bizans’ı yeniden kurmak…

Ortadoğu coğrafyasındaki Osmanlı bakiyesi son toprakları paylaşmak…

Türkleri geldiği Orta Asya’ya geri göndermekti ve bu fırsatı öngörüsüz ve basiretsiz padişah ve idareciler sayesinde kendi elimizle verdik!

İngiliz arşivlerinde böyle yazıyor.

Müslüman nüfusa neler yapabileceklerini daha iyi anlamanız için:

Endülüs’ü hatırlayın; bir yıldan kısa bir süre içinde o topraklarda müslüman bırakmadılar.

1917’ye kadar topraklarının % 98’i Türk olan bu günkü Ermenistan topraklarını hatırlayın… Mercekle arayın müslüman Türk bulamazsın. Geçtim, Azerbaycan topraklarında yaptıkları soykırım hafızalarımızda…

Bosna-Hersek’te Müslümanlara yapılan toplu katliamları hatırlayın…

Emin olun Anadolu’yu Rumlaştırmadan, son müslüman Türk terk edene kadar da vaz geçecek değillerdi.

Şimdi, “Keşke Yunanlılar, İngilizler yenilmeseydi ben dinimi daha iyi yaşardı.” diyen ve onun destekçileri geldi aklıma, bu topraklar hain gördü ama böylesini asla.

Bir Fransız, Belçikalı, Hollandalı ya da İngiliz, “Keşke Naziler yenilmeseydi.” dese neler gelir başına tahmin edin… Geçtim bizim devlet yetkilimiz ayağına gidip bir de kutsuyor!

Konumuza gelecek olursak, 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması ile Osmanlı aleyhine sonuçlanmıştır.

Anlaşmanın 7.maddesinde yer alan, “İtilaf Devletleri gerekli gördükleri yerlere asker çıkaracaktır.” maddesi ile resmen teslimiyettir.

10 Ağustos1920’de son padişah Vahdettin’in başkanlığında kurulan komisyonun imzaladığı Sevr Antlaşması ile de mağlubiyet ve işgal tescillenmiştir.

Ancak bu anlaşma asla Ankara Hükümeti tarafından kabul edilmemiştir. Bu anlamda 1. Dünya Savaşı Türk milleti için ne 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros teslimiyet anlaşması ile ne de 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması ile bitmiştir. 1. Dünya Savaşı’nın bitiş tarihi Yunanlıların İzmir’de denize döküldüğü 9 Eylül 1922’dir.

Süreç 29 Ekim 1923’te T.C Devleti’nin kurulması ile sonuçlandı. Geçtiğimiz günlerde -11 Kasım- Cumhurbaşkanımız Fransa’nın başkenti Paris’te, 1. Dünya Savaşı’nın sona erdirilmesinin yıl dönümü kutlamalarına katıldı.

Orada ABD, Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya, Ermenistan vardı çünkü galibiyetlerini anıyorlardı.

Almanlar da vardı, anlarım çünkü yenilmişlerdi ve yenilgiyi kabullenmişlerdi.

Peki, biz asla kader olarak kabul etmediğimiz neyi kutladık, mağlubiyetimizi mi?

Yemen, Filistin, Musul ve Kerkük, Balkanlar, Kafkas cephesinde verdiğimiz şehitlere ve en nihayetinde Anadolu ve doğuda Ermenilerce yapılan toplu katliamlara rağmen Osmanlı’nın yıkılışını mı?

Şu kadarını hatırlatayım teslimiyeti ve tescili, en önemlisi de esir olmayı kabul etseydik T.C Devleti olmazdı.

Bu anlamda, “İngiliz, Yunan keşke yenilmeseydi.” demek T.C Devletinden rahatsızım demekle eş değerdir. Haliyle bu cümleleri sarf eden zihniyetin ayağına gitmek, üstü örtülü aslında senden farklı düşünmüyorum mesajı değil midir!?

Paris ziyaretini de böyle değerlendirebilirsiniz…

Şimdi T.C Devleti olarak Paris’te neyi kutladık lütfen tekrar düşünün…

***

Geçtim, aynı günlerde Hakkâri’de patlayan arızalı mühimmat nedeni ile 9 askerimiz şehit olmuş ve 25 askerimiz de yaralanmıştı.

Yabancı devlet adamlarının, ülkelerinde bu türden benzer bir felakette resmi ziyaretlerini kesip ülkelerine döndü haberlerini gazetelerden okumuştum.

Bizim Cumhurbaşkanımız ise o saatlerde müze ziyaretindeydi…

Lafa gelince şehitlerimiz siyaseten meydanlarda kullanılmaya müsait hamaset aracı, tavır ve davranış özde halâ üç-beş Mehmet!

***

Konuya girmeden önce Türk ulus bilinci hakkında küçük bir özet geçelim. Türklerin Tarih sahnesine çıkış tarihleri -İskit Türkleri- MÖ 7. yy olarak görülse de Marmaray kazıları İskit Türk tarihini MÖ 15 bin yıllarına tarihler.

Tarihte bilinen ilk Türk ulus devletini Teoman Han kurdu, MÖ:220 ve devamında 16 Türk devleti daha var.

Birincisi Vezir Tonyukuk tarafından 716’da, ikincisi Kül Tiğin tarafından 732’de, üçüncüsü de 735 tarihinde Bilge Kağan tarafından dikilen Orhun Anıtları Türk ulus bilincinin kadim varlığının en büyük delilidir.

Ayrıca Türk ulus bilincinin varlığını doğrulayan kaynaklarından biri de Çin tarihidir. MÖ 15 bin öncesi hakkında bulgu yok; eee, bunlarda yeni diyorsan senin aklın sorulu derim!

Konumuza gelecek olursak, Danıştay’ın “Andımız”ı yeniden okutulması kararı, beyinlerinin arkasındaki Başkanlık’ın resmi görüşünün:

Hukuki kararları tartışarak hukuku baskı altına alarak, resmi ideolojilerine uymayan her olumsuz hukuki karar sonrası yargı bağımsızlığını yeniden tartışmaya açması;

Ne kadar yerli ve milli olduğu konusundaki samimiyetini;

35 etnik kimliği bayrağımızda bir yıldızla temsil etmeyi isterken, “Türk” etnik kimliğine gösterdikleri alerjiyi;

Gerçi kaleme alanlar görevden alınsalar da Başkanlık’ın açıklamalarla ilgili özeleştirisi olsa da “Türkler çağdaş unsurlara göre millet bilincine en geç ulaşan topluluk” öngörüsü ile Türklerin ulus bilinci konusunda, tarihteki 17 Türk devleti hakkında hiçbir bilgileri olmadığını açığa çıkarması açısından önemlidir.

Danıştay’ın “Adımız ”ın okullarda yeniden okutulması kararı sonrası Danıştay’a verilen MEB itiraz dilekçesinin içeriği Başkanlık’ın düşüncelerini yansıtması açısından da önemli.

Anlamadığım:

“Türk ulus kimliği tarih sahnesine çok geç çıkmıştır. Türkler kendi çağdaş unsurlara göre ulus bilincine en geç ulaşan topluluktur.” ifadesi ile nereye varmaya çalıştıkları?

Başkanlık’ın resmi ideolojisi kendi milletini aşağılamak üzere kurgulanmış olabilir mi, bu nasıl bir gerekçe?

Genellemek çok doğru değil ancak Osmanlının, dil ve kültür olarak Arap kültürüne yakınlaşması;

Devşirme unsurlarına devlet yönetiminde yer vermesi ile başlayan süreç;

Celali isyanları diye okutulan tarih, resmen Türk kimliği bilincini baskılama, unutturmaya yönelikse de başarılı olamamıştı.

Nitekim yıkılmasından sonra yerine kurulan TC Devleti’ni Türk ulus bilincinin kurduğunu görürsünüz…

Dolayısı ile unutturulmaya çalışılan Türk ulus bilincinin, TC Devleti ile yeniden ortaya çıkmış olmasını, bu gün TC Devleti’ni yöneten kadroların sorun etmesini, onu ırkçılıkla örtüştürmesini anlamam.

Düşünün, böyle bir bilince sahip, inkârcı ruh hali ne kadar yerli ve milli olabilir ki?



Bu yazı 1521 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI