Reklam
Bugun...
Reklam
Advert
Ekranlardan Sorulan Bir Sorunun Cevabı


Yüksel Şahin Karşı Pencere
unyevizyon@hotmail.com
 
 

Üniversiteler bir ülkenin gelişmişliğinin öncelendiği, planlandığı eğitim kurumlarıdır. İktidar, “Her ile üniversite açtık.” diye öğünüyor ya ben bu anlamda bir kemiyetin yani üniversitelerimizin çokluğu değil niteliğinin önemli olduğunu söylüyorum.

Daha açık anlaşılması için örnek veriyorum; Malazgirt’te de böyle olmuştu. Ve bu nedenledir sıfırdan kurulmuş Kuva-yı Milliye ordusunun, silah ve asker sayısı bakımından kendinden kat kat üstün olan İtilaf Devletleri ordularını yenmesi…

Dünyada üniversiteler sıralanırken yaptıkları bilimsel araştırmaların, dünyada kabul gören dergilerde yayınlanma sayısına göre belirlenir; ne kadar bilimsel araştırma makalesi o kadar puan ki, bu da üniversitelerin önem derecelerini belirler.

Şayet dünyadaki ilk 500 üniversite arasında ABD, İngiltere, Fransa, Japonya, Çin ve hatta Hindistan varsa, bilimde vardıkları yola bakarak bu yerlere tesadüfen gelmediklerini görürsün…

Yıllar önce sıralamalarda, ortalarda olsak da 4-5 üniversitemiz olurdu. Bu gün ise biz niye o sıralamada yokuz, üniversitelerimizin durumu ne sorusuna cevap arıyoruz…

On yedi yıldır iktidarlar.

Bu süre içinde bozdukları sistemlerden biri de yapısını siyasallaştırdıkları üniversitelerin işleyişleri, yapıları…

Düşünebiliyor musunuz, adam üniversiteye rektör adayı, yapılan seçimde bir tek oy almış ve onu da kendi vermiş, bakıyorsun cumhurbaşkanı önüne gelen üç isimden en çok oy alanı değil de onu rektör atamış.

Bir abeslik daha bilim yuvası olması gereken Fen Fakültesi’ne, aldığı yüksek lisans eğitimiyle örtüşmeyen Dinayet Fakültesi’nden biri dekan olarak atanabiliyor.

Kadrolar liyakata göre değil de akrabalık durumuna, eş-dost ve ahbap-çavuş ilişkisiyle belirleniyor.

Üniversitelerimiz arasında birbirlerini yarıştıracak bir otokontrol sistemi ve rekabet ortamı;

Eleştiren, sorgulayan, önerileri ile bilimsel araştırmaları önceleyen bir üniversiteler meclisi;

Aralarında iletişim ve işbirliği;

Üniversitelerimizi, uygunluk, yönetim sistemi, denetim, sertifikalandırma, ürün, personelin durumu, yeterlilik, geçerlilik, kalite gibi durumları önceleyen, değerlendiren, bir “Akreditasyon Sistemi” yok.

Derslere unvanları ve branşları itibari ile özellikli kişiler girmesi gerekirken asistanlar giriyor. Haliyle bilimsel araştırmalar öncelenmiyor.

Sıfatlarını, kariyerlerini ne için kullandıkları açısından önemli; YÖK bir süre önce üniversitelerde açılacak formasyon kurslarını belirleme yetkisini üniversitelere bırakmıştı. Bir üniversitemiz bu kurslar için 2 bin kontenjan açtığını açıkladı ve akademisyenler arasında konuşulan ne biliyor musunuz: “Arabamın modelini değiştirecektim; iyi oldu.”

Eğitim teknolojilerine önem verilmiyor. Üniversitelerimizde verilen eğitimin özelliğini, eğitimde, öğrenmeyi pekiştirecek araç-gereç durumunu görmeniz açısından önemli… Adam megatronik -robot teknolojisi-bölümünden mezun. Diyor ki, “Beş yılın sadece kitaplardan teori okuduk ve bu süre içinde ben derste robot modeli görmedim, dokunmadım, bilmiyorum.”

Dikkat ettiyseniz akademisyenlerimiz, hayati önem taşıyan sağlık konulu konuşmalarında hep yabancı ülkelerden özellikle ABD ve İngiltere, Japonya’da yapılan araştırmalardan örnekler verir. Çünkü bizim üniversitelerimiz öncelemiyor.

Sanırım üniversitelerimizin durumu hakkında bir fikir vermiştir.

***

Sosyal medyada ve gazetelerde epeydir Sayıştay raporları ile belgelenmiş yolsuzluklar ve bu raporu düzenleyen Sayıştay görevlisinin görevden alındığına ilişkin haberler var.

Onlardan biri:

Sayıştay raporu ile belgeli, bir rektör lojman kirası almak için önce oturduğu evi oğlunun üzerine yapar ve daha sonra kendini oğlunun evinde kiracı gibi göstererek o kira parasına tenezzül eder.

Bir başka rektör üniversitenin 4.984.488 lirasını zimmetlemiş.

Yine bir başka üniversitenin rektörü kardeşine üniversitede özel kadro açtırıp önce eğitim görevlisi sonra da müdür yardımcılığı görevine getirmiş.

Özetle:

Aldığı özellikli eğitime, isminin önünde, “profesör”, “rektör” olmasına rağmen, bu devlet malıdır; bunda tüyü bitmemiş yetimin hakkı var 80 milyondan helallik almak gibi derdi olmayan bu kişiler hala rektör ve eğitimin tepesine görevliler.

***

Doktora tezinin tam da adı bu: “Kuran ve Sünnet Rehberliğinde Şeytanla Mücadele Edecek İnsan Eğitimi” .

Bu tezi bir üniversitemiz bilim adına kabul eder ve tezi yazanı üniversiteye eğitim görevlisi olarak alır.

Toplumsal sorunları:

Bilimsel yöntemlerle çözme yerine bilimsellikten uzak, gözle görülmeyen, herhangi bir deneye dayanmayan, duyular yoluyla hissedilen ve evrensel kabuller dışında sıra dışı yöntemlerle, öngörülerle çözmeyi önceleyen bu kitabın yazarı şimdi o üniversitede eğitim görevlisi olarak ders veriyor.

***

Diğer bir rektör, “Şirk düzenini doğrulayanların cezası ölümdür.” dedi.

Hala görevde.

***

Bir başka rektör, “Kep Hıristiyan geleneği bize uymaz. Bize uygun olanı sarıktır; niye kep atıyoruz ki?” dedi.

Görevine devam ediyor.

***

Yine bir rektörümüz genel seçimler öncesi bir siyasi parti lehine görüşünü belirterek çıktı ekranlardan: “ Ben bu seçimlerde okumuşların değil cahil kesimin ferasetine güvenirim; seçimi kazandıracak da onlardır.” Mealinde cümleler söyledi.

Hala görevde.

***

Bir eğitim görevlisi, “Bulu çağına girmiş bir kız çocuğuyla evlenilebilir.” dedi ve görevde.

***

Yine bir öğretmenimiz, “Okula giden kızlar erkek öğretmenleri tahrik ediyor kimileri de fahişe oluyor. “ dedi.

***

Yine bir üniversite görevlimiz: “Bir kadınla tokalaşmak ateş tutmaktan daha korkunç.” dedi.

***

Eğitim hayatı ile takdire şayan bir öğrenci profili olan bir rektörümüz: “Cumhurbaşkanı’na biat etmek Farz-ı Ayin, emirlerine karşı çıkmak ise savaştan kaçmak gibi haramdır.” Fetvası verdi. Neyseki anında görevden alındı.

***

TÜBİTAK’ımız, sonradan dünyada girdiği yarışmalarda 1. olan elliden fazla projeyi incelemeye değer görmezken, “Okunmuş Fasulye” ile “Organik Hoşaf” projesini incelemeye değer görerek 1. İlan etmişti.

***

Malumunuz üniversiteyi kazanan öğrencilerimizin barınmaları sorun. Yıllardır iktidarlar devlet yurtları ile bu sorunu halletmeye çalışmışsa da maalesef yetersiz kalmıştır. Haliyle bu boşluğu tarikat yurtları doldurmuştur. Oralardan yetişenler yerleştirildikleri kurumlardan 15 Temmuza tevessül etti.

15 Temmuzla bir kısım tarikat yurtları tarihe karışmışsa da bu gün hala bu boşluk, devlet yurtları yetersiz olması, gerekse çoğunluk öğrencilerimizin maddi durumları nedeniyle başka tarikat yurtları tarafından doldurulmaya devam etmektedir. Genç üniversiteli öğrencilerimizin buralarda nasıl kurgulandıklarını anlatmaya gerek bile yok. İnşallah yaşanmaz ama 2.bir 15 Temmuza kadar böyle gidecek gibi!

Geçenlerde Cumhurbaşkanımız çıktı ekranlardan: “Dünyada ilk 500 içinde bir üniversitemiz dahi yok; düşünebiliyor musunuz?” dedi.

Sanki muhalefette olan birinin cümleleri gibi!

Bunun dışında cümlelerini öz eleştiri olarak kabul edebiliriz ancak on yedi yıldır çözüm makamında olanların bu çıkışını da şaşkınlığını da anlamadım; nedeni açık değil mi?

On yılın sonunda üniversitelerimizin geldiği nokta bu eserleriyle öğünebilirler!



Bu yazı 1568 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI