Reklam
Bugun...
Reklam
Advert
“Demişti”, “Olabilir” Üzerinden Yürütülen Tutuklamalar


Yüksel Şahin Karşı Pencere
unyevizyon@hotmail.com
 
 

Cumhuriyet tarihinde hukuk, Ergenekon ve Balyoz Davaları sürecinde yaşanan skandallarla, sahteliklerle, kumpaslarla, Yassıada Mahkemeleri hariç bu kadar incitilmemiş, örselenmemiş, sulandırılmamıştı!
     Şimdi aynı senaryonun benzer versiyonu başka boyutuyla sürümde! 
     Hedefe konan SÖZCÜ Gazetesi ve sahibi ile iki yazarı…
     Adamlar aleyhte yazılarıyla FETÖ’yle mahkemelerde otuz sefer papaz olmuşlar, şimdi ise FETÖ’den tutuklu…
     Ergenekon ve Balyoz Davaları başlangıç sürecinde gazeteci görümünde M. Baransu ve Taraf gazetesi vardı.
     Bu olayda F. Koru, H. Gülerce ve yandaş medya var.
     Her iki isim de o kumpasların yani FETÖ’ nün kriptosuydu…
     Öyle ki, H. Gülerce kumpasların bizzat içindeyken, F. Koru, bozulan AKP-FETÖ ilişkilerinde ABD-Türkiye hattında ütücü(!), arabulucu pozisyonundaydı…
     Şimdi ikisi de yeni kumpas davasını çağrıştıran komplolarının tanığı…
     Tanık ifadelerinde o süreç:
     F. Koru’nun, “E. Akbay bir içki sofrasında, Oğlum B. Akbay yurtdışında FETÖ okullarında okudu demişti.”;
      H. Gülerce’nin, “SÖZCÜ Gazetesi Fetullah Gülen talimatı ile kurulmuş olabilir…” cümleleri ile başlatıldı. 
      Yani dava, masal tadında “demişti” ile kişisel tahine dayalı loto mantığında “olabilir” hipotezi üzerinden de yürütülüyor… 
      Halbuki CMK 100. Maddesi, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller, kuvvetli belirti ve emare üzerinden hareketle dava açılmasından söz eder…
      “Demişti”, “olabilir” bu tanıma uyuyorsa sözümüz yok; kimsenin de olamaz zaten…                                                                                                  
                                                                         *
      Geçtiğimiz günlerde bu dava ile ilgili tutuklamalara avukat aracılığı ile verilen bir dilekçeyle itiraz edildi.
      Gerekçeli bir itiraz dilekçesi iken mahkemenin kararı ret…
      Mahkemenin ret gerekçesi ise: “Henüz deliller toplanmadı.” şeklinde…
      Klasiktir bir de eklerler: “Delillerin karartılması şüphesi…” 
      Anlaşılan itiraz dilekçesi okunma bile okunmamış...  
      Zaten itirazın gerekçesi de bu, tutukluluk delillerle olur, sonradan toplanmaz; delil yoksa tutuklanmalar niye, neye göre?
      Şablon diyorum, birileri evet ama hukuk asla böyle bir karara hükmetmezdi… 
      Özetle:
      Tutukluluk halleri hayali varsayımlar üzerine temellendirilmezken temellendirildi ve tutuklular var ama tutuklamaya temel olacak hayali de olsa delil yok.
      Geçtim, henüz toplanmamış ve bu durumda ne ile suçlanacağını bilmeyen birileri için delilleri karatma diye bir şey olabilir mi izaha muhtaç…
      Bu durumda ülkemizde hak, hukuk, adalet adına acayip şeyler oluyor dersem yanlış durmaz!  
      Tam da bir AKP’li milletvekilinin, “Bizden adalet dileneceksiniz!” denilen yerdeyiz de adalet adına dilene dilene Ankara’dan neredeyse İstanbul’a varıldı, su dahil sadakanın kırıntısı da yok!
                                                                       *
Habere Taraf Mantığı Hâkim Olunca
     Geçenlerde gazeteleri karıştırıyordum, İzmir ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesince yapılan zamla ilgili haberin veriliş biçimi ilgimi çekti. 
       Yandaş basınımızın durumunu ve son on beş yılda haberlere hâkim olan iklimi gayet net açıklıyor…
       Başlıkları aynen yazıyorum:
       “İstanbul Büyük Şehir Belediyesi toplu taşıma ücretlerini güncelledi.”
       “İstanbul Büyük Şehir Belediyesi toplu taşıma ücretlerini yeniden revize etti.”
       “İstanbul’da toplu taşıma ücretleri günün şartlarına göre yeniden belirlendi.”
       Güncellense de revize edilse de bunun Türkçesi zam; ver algıyı İstanbullu hiç anlamaz mı sanıyorlar ne?
       Algı yoluyla: 
       Deniz Feneri Davası’ndaki yolsuzlukları;
       Ergenekon ve Balyoz Davası’ndaki sahtelikleri, hukuk rezaletlerini;
       PKK ile yapılan iş birliğini;
       KPSS ve üniversite sınavlarındaki şifrelemeleri kamuoyunda perdelemede başarılı olduk ki, buradaki algıyı yönetmek çerez diye mi düşünüyorlar bilemedim.
       Diyecekleri altı-üstü İstanbul’da toplu taşıma ücretlerine zam yapıldı; hepsi bu ama kıvırıyorlar!
       Gerçi yapılanın zam olduğunu yazmaya cesaret edemezler.
       Rantları bozulur; sütten kesilirler!
       Mantık: Hülya Koçyiğit’in dediği gibi “Onların canını yakan şey beni niye ilgilendirsin ki…” olunca %50’yi zaten pek ilgilendirmiyor onlar her hâlükârda şakşakçı diğer %50’nin canı yanacaksa varsın yansın bize ne?
      Gel gör ki, aynı haberin bir de İzmir versiyonu var: “İzmir Büyük Şehir Belediyesi toplu taşıma ücretlerine zam yaptı.”
       Aman Allahım! Ne felâket bir şey yapılmış görseniz… Bir de altında halkın zamla ilgili aleyhte yorumları…
       On beş yıldır basında ve ekranlarda sistem bu, sendense laf cambazlığı ile algıyı değiştirerek geçiştir, muhalefet ise pireyi deve yap!
       Mantık, “Benim hırsızım, birazda onlar yesin…” olunca haberlerin veriliş şekli de hap şeklinde oluyor; yutulması ve hazmı daha kolay!
                                                                             *

       Bu Neyin Hazırlığı
      2014 verilerine göre:
        1508 polis yetki alanı ile 3 Jandarma yetki alanı içinde faaliyet gösteren ülkemizdeki Özel Güvenlik Şirketi sayısı 1551;
        Özel Güvenlikçi çalıştırma izni alan şirket sayısı 67 094;
        2014 yılı verilerine göre “Özel Güvenlik Sertifikası” alan kişi sayısı 1 075 580;
        “Özel Güvenlik Görevlisi”dir kimliği verilen kişi sayısı 678 kişi ve 500 000 kişi “Özel Güvenlik Görevlisi”dir belgesi almak için sırada…
        Özel Güvenlik Personeli sayısı bir milyonun üstünde!
        Silah taşıma yetkileri ve gerektiği hallerde kullanma yetkileri var.
        Görev alanı içinde polisin yetkilerine sahip…
       Bildiğimiz kadarı ile hastahanelerde, üniversitelerde, havaalanlarında, özel okullarda, kimi büyük şirketlerde ve son olarak Millî Savunma Bakanlığı dahil kamuda birçok kurumda hizmet veriyor…
       Bu Özel Güvenlik Şirketlerine hizmet alım karşılığı olarak kamudan ödenen para 5,5 milyar lira…
       Bu Özel Güvenlik Şirketlerinin kadrolu silahı bildiğimiz tabanca…
       İhtiyaç halinde uzun namlulu ağır silahlarla ilgili talepleri Genel Kurmay Başkanlığı’nın iznine tabiydi…
      Duyduk ki, bu izin Genel Kurmay Başkanlığı’ndan alınarak Partili Cumhurbaşkanlığınca yine partili valilerin uhdesine verilmiş!
      Hatırlayın…
      2004 MGK toplantısında TSK ordu içindeki cemaat yapılanmasını ve bunlarla ilişkilendirilenlerin atılmasını içeren raporu RTE’ye sunduğunda şerh koymuş ve akabinde de TSK’nın elinde olan istihbarat görevini MİT’e vermişti.
     Sonuçta istihbarat zafiyeti çıktı ve darbe enişteden öğrenildi!
     Uygulama bana bu olayı çağrıştırdı. 
     Ülke güvenliği ile ilgili başka zafiyetlere gebe gibi duruyor! 
     Yetki değişiminin valilere verilmesinin ardında İktidar’ın bir hesap yoksa, Özel Güvenlikçilerin ağır silahlara neden gerek duyduğu anlaşılır gibi değil.
     Hadi oradan seninkisi zan, komplo teorisi üretiyorsun diyebilirsiniz ama FETÖ’nün darbe yapabileceği de düşünülmüyordu…
     İktidar binlerce eğitilmiş ve ağır silahlarla donatılmış gücü, uzak bir ihtimal de olsa ileride birilerinin talimatı ile hareket etme ihtimali olduğunda nasıl durdurmayı düşünüyor acaba?
     Doğu ve Güney Doğu’nun bu konuyla ilgili statüsü nasıl belirlenecek? 
     FETO vari bir yapılanmadan, aralarındaki şifrelemelerden nasıl haberi olacak?
     Bunlar düşünülmüş işler değilse bir düşünün ileriki yıllarda binlerce ağır silahlı Özel Güvenlik, milis gücü gibi durmuyor mu, 
ne dersiniz?



Bu yazı 1913 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI