Reklam
Bugun...
Reklam
Advert
TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA ERMENİ SORUNU VE ASALA


Olcay SOĞUK
unyevizyon@hotmail.com
 
 

“Osmanlı’dan günümüze Ermeni Sorunu” nu içeren makalesiyle 1915 olaylarının yüzüncü yılı olan ve içinde bulunduğumuz 2015 yılı içerisinde bu konunun Ermeni Lobisi tarafından tekrar canlandırılmak istendiği düşünüldüğünde dikkat çekecek bir yazı kaleme alan  Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlke ve İnkılâpları Tarihi enstitüsü Cumhuriyet Tarihi Yüksek Lisans Öğrencisi Olcay SOĞUK’un, araştırmaları doğrultusunda, son yıllarda gündeme oturan  “Ermeni Sorunu” konusunu bilimsel olarak irdelediği  yazı dizisine, bundan sonraki bir kaç sayımızda  bölümler halinde  yer vereceğiz.

Bölüm-1

 

ÖZET 
    Bundan yaklaşık yüzyıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nda karşılıklı olarak yaşanmış, bugün ise Türkiye Cumhuriyeti’nin önünde Ermeni Sorunu olarak varlığını sürdüren üzücü olayların etkileri halen daha devam etmektedir. Osmanlı Devleti’nde yaşanmış bu olayın etkileri günümüzde Türk Dış Politikası’nın manevra alanını daraltmakla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti’ni bazı yaptırımlarla da karşı karşıya bırakmaktadır. İşte bu araştırmanın amacı da  yüz yıl evvel yaşanmış olan olayın hangi koşullarda meydana geldiğini, günümüze gelene kadar hangi süreçlerden geçtiğini, bugün nasıl bir şekle büründüğünü ve Ermeni Sorununun genel görünümünü incelemektir. Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalan bu sorunların Batılı emperyalist devletlerce Türkiye Cumhuriyeti’nin önüne koz olarak serilmesi düşündürücüdür. Bugün belirli emeller doğrultusunda, sistemli şekilde uygulanan bu politikayı iyi kavramak için sorunun daha öncesinden yani Ermeni tarihinden başlanılarak, Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilerin durumu incelendikten sonra günümüze kadar nasıl geldiği araştırılacaktır.

ERMENİLERİN KÖKENİ
 
         Ermeni adına ilk defa M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen Pers Kralı Darius’un kitabelerinde rastlanır. Ve asıl ilginç olan nokta şudur ki, Ermeniler kendilerine hiçbir zaman “Ermeni” dememişler, bilâkis kendilerini “Hayklar” olarak adlandırmışlardır. Ermeni adı, Ermeniler tarafından sonradan benimsenmiş olup, bu isim aslında coğrafi bir bölgeye işaret etmektedir. Bu bölge, Doğu Anadolu Bölgesi’dir. Çünkü M.Ö. 3. Binyıla ait Akkad çivi yazılı belgelerinde de Doğu Anadolu bölgesine “Armanu” yada “Armenia” denilmekteydi. Demek oluyor ki, Ermenilerin bu bölgeye gelmesinden yaklaşık 1600 yıl önce de Doğu Anadolu Bölgesi “Armenia” adıyla anılıyordu. İşte Pers Kralı Darius, hakimiyeti altında bulunan ve muhtemelen batıdan göçmen olarak gelen bu yabancılara “Armenia Bölgesinde oturanlar” anlamına “Ermeniler” ismini vermişti. 
         Ermeni tarihçilerden bir kısmı, M.Ö. altıncı yüzyılda kuzey Suriye Ve Klikya Bölgesi’nde yaşayan Hititlerden olduklarını, bir diğer kısmı ise Nuh’un oğullarından Hayk’a dayandıklarını iddia etmektedirler. Ermeni tarihçi Boryan, Ermenilerin egemen bir devlete sahip olmadıklarını belirtmiştir. Ermenilerin tarih boyunca büyük güçlerin emrinde, onlara bir araç olarak hizmet ettiklerini ifade eden Boryan, Ermeni tarihçilerinin milliyetçi, şövenist emeller doğrultusunda, Ermeni Çarlıklarının tarih sahnesinde oynadıkları rolleri abarttıklarını belirtmiş, ileri sürülenlerin tarihi bilgi ve gerçeklerle bağdaşmadığını vurgulamıştır .


         TARİHSEL SEYİRDE TÜRK-ERMENİ MÜNASEBETLERİ
  
         Tarihi açıdan bakıldığında, iki toplum arasındaki ilk ilişkiler 1015-1020 arasında Selçuklu hükümdarı Çağrı Bey döneminde olmuştur. Bu dönemlerde Bizans İmparatorluğu’na tabi olan Ermeniler, Alparslan’ın Bizans İmparatorluğu’nu mağlup etmesi ile birlikte Kilikya adı verilen Çukurova bölgesine yerleşerek burada yine Bizans’a bağlı prenslik kurmuşlardır . Ancak Bizanslıların, Gregoryen olan Ermenilere karşı mezhepsel baskılarının artması üzerine Ermeniler, komşu bölgelerdeki Müslüman emîrliklerle (Ziyâroğulları, Revvâdîler, Şeddadoğulları vs. gibi) işbirliği yaparak çeşitli aralıklarla Bizans’a karşı isyana kalkışıp bağımsızlık mücadeleleri yapmışlardır . Bu durum Ermenilerin Selçuklu hakimiyetine girmelerine kadar sürmüştür. 
          Ermeniler, Anadolu’da yaşadıkları uzun zaman içerisinde hiçbir zaman tam manasıyla bağımsız olamamışlar, mütemadiyen himaye altında yaşamışlar ve karşılığında da vergi ödememişlerdir. Fakat şunu özellikle belirtmek gerekir ki, Türk-İslam Felsefesinin gayrimüslimlere yaklaşımı çerçevesinde hak ve hukuklarını koruyarak yaşayabilmişler ve Osmanlı Devletindeki zimmet antlaşması ile dinlerini ve kültürlerini özgürce yaşama imkanı bulabilmişlerdir. Zimmet anlaşmasının imzalanması ile gayrimüslimlere İslam toplumunda yaşama izni verilir, can ve malları İslam devletinin güvencesi altına alınır. Bunun anlamı bir Müslüman’ın bir gayrimüslimi öldürmesi durumunda bir Müslüman’ı öldürmüş gibi cezalandırılmasıdır. Zimmilerin (gayrimüslimlerin) malları da haksız fiillere karşı korunur. Din ve vicdan hürriyetinden yararlanırlar. Din değiştirmeye zorlanamayacakları gibi yaşadıkları yerde daha önceden mevcut ibadethanelerine Müslümanlar el süremez. 

Bu korumaya karşılık gayrimüslimler, cizye ve haraç vergisi vermek ve istisnalar dışında İslami hükümlere uyma yükümlülüğü altına
 girerler . 
          Osmanlı İmparatorluğu içerisinde Osmanlı yönetiminin gayrimüslimler içerisinde yer alan Ermenilere karşı bu tutumu, Ermeni toplumu ve kilisesinin yaşamasına ve gelişmesine önemli katkıda bulunmuştur. Osmanlı İmparatorluğu Gregoryen Ermenileri “millet” adı altında örgütlemiş ve onları kendi dinî liderlerinin yönetimine bırakmıştır. Fatih Sultan Mehmet, Ermeni Patrikhanesi’ni kuran fermanında, Patriğin, imparatorlukta 
yaşayan bütün Ermenilerin hem ruhanî hem de cismanî l
ideri olduğunu hükme 
bağlamıştır. 

          Ermeni toplumu kendisine tanınan hak ve ayrıcalıkları başarıyla kullanarak hızla gelişmiş ve refaha kavuşmuş, ayrıca Türk-Osmanlı kültür, yaşam tarzı ve yönetim biçimini de benimseyerek kısa süre içerisinde Osmanlı yönetiminin güvenini kazanmıştır. Bu güven sayesinde iş hayatında olduğu gibi, kamu hizmetlerinde de önemli yerlere gelmişlerdir . Nitekim Osmanlı Devleti döneminde 29 Paşa, 22 Bakan, 33 Milletvekili, 7 Büyükelçi, 11 Başkonsolos vs. olmak üzere pek çok Ermeni yurttaş yüksek devlet görevlerinde yer almıştı . Bu durum 19.yy.ın ikinci yarısına kadar devam etmiştir. Bu tarihten itibaren emperyalist devletlerin teşvik ve tahrikleriyle, memleket içerisinde karışıklıklar çıkarmaya ve Osmanlı Hükümeti için problem 
olmaya başlayacaklardır. 

KAYNAK:
  Prof. Dr. Ekrem MEMİŞ, Ermenilerin Kökeni ve Geçmişten Günümüze Türk-Ermeni İlişkileri, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 5. 
  Seyit SERTÇELİK, Rus ve Ermeni Kaynakları Işığında Ermeni Sorununun Ortaya Çıkış Süreci: 1678- 
1914, TBMM Yayınları, S.9.
  Yusuf HALAÇOĞLU, Ermeni Tehciri, B.K.Y. yayınları, 2014, s.13.
  Ali SEVİM, Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Yeni Türkiye, Ermeni Sorunu Özel Sayısı II (Mart-Nisan 2001), 
S.38, Ankara, 2001, s. 595.

Devamı >>Haftaya



Bu yazı 2654 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI