Ölümün olduğu bir yerde daha ciddi ne olabilir? İnsanlar daima her şeyin daha fazlasını ister. Bazen ‘’Tamam artık, bir şeye ihtiyaç hissetmiyorum.’’ dersin. Sevgi, tamam. Aşk, tamam. Güven, tamam. Peki hayatı önemli kılan ne kalır o zaman? Hep bir eksik çıkar yolumuza küçük de olsa bir eksik. Olmasa bile sen var edersin bu eksiği. Aşk mı? Hep bir var, bir yok. Sevgi mi? Hep var; ama dikenli teller çıkar önüne… Güven! Köşelerinde bir yerde yalan barındırır. Sabır! Dayanabildiğin kadar yakın; sonunu göremeyeceğin kadar uzak… Hani derler ya! ‘‘Teni hala sıcakken sarılın.’’ Sonra, sonrası hüsran… Biz insanlar, fark etmeden de olsa param parça etmeyi severiz. ‘‘Ben yapmadım, ben kırmadım, üzmedim.’’ gibi ifadelerden oluşan savunma kalıplarımız vardır. Yaşamaya senelik senedimiz varmış gibi yaşarız her gün. Ara sıra düşünürüz bir sonu olduğunu hayatın. Ancak genellikle düşünmekle yetinmek tercihimizdir.
Sıra sevmeye geldi mi; en çok biz severiz. Çaba, irade düşüncelerimizde kilitli kalır, çoğu zaman. Aşk nedir ki? Kırgınlık mı? Sevdiğimiz bir yemeğin tuzsuz olması mı? Resim yaparken tutturamadığımız renk, şarkı söylerken tutturamadığımız ritim mi? Sahi aşk neydi ki? ‘‘Gecelerce ağlamak’’ derim, bana sorsalar… Herkes farklı yaşar aşkı. Aşk herkes de farklıdır.
Kimine göre sabah yanağa kondurulan günaydın öpücüğü, kimine göre her gece tam saatinde atılan iyi geceler mesajı.
Peki ‘‘ Ölüm’’ nedir? Üç gün ya da diyelim bir ay ağlamak mı sevdiğinin arkasından? Her şeyi unutan insan ölümü nasıl unutmasın ki… En büyük yara bile kabuk bağlar zamanla… Koparılan her çiçek yerini başka bir çiçeğe bırakır. İnsanlar da böyle. İsterseniz sevmeyin, aşık olmayın; ama kırmayın da… Söylendiği gibi sevdiğinizin teni hala sıcak. Geç olmadan tutun elini. Çünkü ayrılık hep var, ölüm hep var.