Reklam
Bugun...
Reklam
Advert
Laiklik ve İstismar


Cumhur ÖZTÜRK Açı-Yorum
unyevizyongazetesi@gmail.com
 
 

“İstismar” sözcüğü, dilimize Arapçadan geçmiş ve “iyi niyeti kötüye kullanma, sömürme” anlamına gelmektedir. İstismar etmek, bir kişinin ya da kişilerin iyi niyetini kötüye kullanarak yararlanmak, bir düşünceyi kötüye kullanarak zarar vermeyi hedeflemek, karşısındakinin kendi rızası olmadan ve iradesini dikkate almadan sömürmek gibi anlamları içerir.

Feto dediğimiz örgütün elebaşı; insanların içinde var olan ve sahip olmak istedikleri:

“Daha rahat bir yaşam, adalet, ahlaklı bir toplum” duyguları kullanarak: “Kendi insanına kurşun sıkacak, meclisini bombalayacak” ihaneti yapmaya ikna etmedi mi? İstismar deyip geçmemek gerekir. İnsanların içinde en güçlü duygu ve motivasyon kaynağı, dindir. Dini istismar ederek her istediğinizi yaptırabileceğiniz bireyler yetiştirebilirsiniz. Masum insanları suçlu; suçlu insanları kahraman olarak ilan edip toplumu inandırabilirsiniz.

Bu bağlamda, dinin istismar edilmesi ve laikliğin ortaya çıkışını incelemek doğru olur diye düşünüyorum. Daha bu yazdıklarıma bile ağız dolusu salyalarıyla bana küfür edecek sosyal medya fareleri (trolleri) olduğunu bildiğim için konuya hemen bir örnekle başlamak istiyorum. Haçlı Seferleri, Avrupalı Hıristiyanların dini duyguları istismar edilerek; sömürülerek, Müslümanlara karşı yapılmıştır.

Haçlı Seferleri demişken o dönem Avrupasına kısaca göz atalım. Krallar güçlerini din adamları ile birleştirerek iktidarlarını kutsallaştırmışlar; güçlerini ve yetkilerini artırmışlardır.

“Kimse tüketeceğinden fazla üretmemelidir. Fazlasını istemek ve üretmek israftır. İncil, israfı yasaklamıştır. İsraf etmek de israfa sebep olmak da günahtır.” gibi Kilisenin anlattığı hikâyelerle halk avutulmuş, elindekine şükür ederek yaşamaya razı edilmiştir. Vaat edilen zenginliğin de; Müslümanların ele geçirdiği topraklarda (Kudüs) olduğunu söyleyerek Avrupa’nın her yerinden Müslümanları yağmalamaya ikna etmiştir. Bu, istismar ile gerçekleşmiştir.

İncil; bir Alman’ın ya da İngiliz veya İspanyol’un anladığı ana dilinde değil Latince idi. Halkın okuma yazma bilmemesinin üzerinde Latince de bilememesi eklenince halk; Kilisenin anlattığı tüm hikâyelere; “dinden çıkmamak ve kâfir olmamak” için inanıyordu.

İncil’in ana dillere çevrilmesi ve matbaada basılıp Avrupalı insanların okuması sağlanınca Kilisenin anlattığı hikâyelerin gerçek olmadığı ortaya çıktı. Gerçeklerle karşılaşan halkın Kiliseyi protesto etmesiyle Protestanlık mezhebi ortaya çıktı.

Bu mezhebin ortaya çıkmasıyla Avrupa kan gölüne dönüştü. Otuz Yıl Savaşları, Seksen Yıl Savaşları ve Üç Krallık Savaşlarında Avrupa’da pek çok insan Protestan- Katolik mezhep çatışması nedeniyle birbirini vahşice öldürdü. Çok fazla detaya girip konudan uzaklaşmak istemiyorum ama şu iki örnek durumu anlamamız için gerekli.

Fransa Din Savaşları: (1562-1598), Fransa'daki Katolikler ve Protestanlar (Huguenot) arasındaki sivil ve askeri bir çekişmedir. Çatışma Burbon Hanedanı’yla  Guise Hanedanı'nı birbirine düşürmüş, iki hanedan da dış kaynaklardan destek almıştır.

Savaş sırasında: 2 milyon ile 4 milyon arası insan, hastalık veya kıtlıktan ölmüştür. Savaş sonucunda Huguenot istediği özgürlükleri ve önemli hakları almıştır fakat yine de kendilerine olan düşmanlık sona ermemiştir.

Alman Köylü Savaşı, Büyük Köylü Savaşı veya Büyük Köylü İsyanı (Almanca: Deutscher Bauernkrieg). İsyan, 1524-1525 yılları arasında Almanca konuşulan bölgelerde yaygın olarak görüldü. 300 bin köylü ve çiftçi silahlı olarak ayaklansa da çiftçilerin tecrübesi olmadığı için ayaklanma bastırılmıştır ve 100 bin kadar köylü ve çiftçi aristokratlar tarafından katledilmiştir. Savaş, Hussite Savaşı gibi Bundschuh hareketi, köylüler ve çiftçilerin baş kaldırmasıyla gerçekleşmiş ve Protestan din adamları tarafından desteklenmiştir.

Bu yaşananlar şu gerçeği ortaya çıkardı. “Din özgürlüğü, sınırsız kullanabilen bir hak değildir.” Toplum içinde farklı inançlarda insanlar olabilir. Farklı inançta olan veya inanmayan insanların da temel haklarının korunması gerekir. 100 yıl boyunca Avrupa’yı kasıp kavuran din temelli savaşlar, farklı inançların ya da inançsızlığın da saygıdeğer olduğunu, yaşamaya hakkı olduğunu, en kanlı şekilde Avrupalıya öğretmiştir.

Krallıkların da yıkılmasıyla “eşitlik” ilkesine dayanılarak kurulan cumhuriyetler; yönetim gücü ile dini inancı birbirinden ayırarak çatışmayı önlemeyi başardı. Laiklik; insanların sınırsız sandıkları güç ile başka inançtaki insanların katledilmemesi için ortaya çıktı.

Günümüzde ülkemizde laiklik karşıtları laikliği: “Dinsizlik” olarak tanımlayıp insanları Ortaçağ Avrupasına götürmek istemektedir. Laiklik, inançları güvence altına almaktır. Kimsenin inancı gereği hak etmediği ayrıcalıklara sahip olmamasıdır. Kendilerine ayrıcalık isteyen lüks villalarda, lüks hayat süren tarikatların yalanlarına inanmamak gerekir.

Laiklik, kendileriyle aynı inanca sahip olmayan insanların haklarının korunmasıdır. Laiklik, toplumsal barıştır. Bu, böyle olmasa: İnsanlar laik anlayışa sahip Avrupa ve Amerika ülkelerinde yaşamayı neden istesin? Her gün milyonlarca insan, dünyanın her yerinden kendi vatanlarını bırakıp Avrupa’ya mülteci olmak için neden yola çıkmaktadır? Sebebin sadece ekonomik olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Dikkat edin, aynı ülkenin zenginleri de Avrupa vatandaşı oluyorlar, Avrupa’ya yerleşiyorlar, değil mi?

Laiklik: “Din ve vicdan özgürlüğünün ve farklı anlayışların toplumda bir arada yaşamasını sağlamak ve feto gibi istismarcıların devlet üzerinde vesayet kurmasını engellemektir. Laiklik, insanca yaşamamızı sağlayan temel gereksinimimizdir.



Bu yazı 757 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI