Reklam
Bugun...
Reklam
Advert
Hekimoğlu


Cumhur ÖZTÜRK Açı-Yorum
unyevizyongazetesi@gmail.com
 
 

Yaşadığımız coğrafya kozmopolit bir yapıya sahip. 1071’den sonra Anadolu’ya yayılan Türk boylarından Çepniler: Trabzon’dan Ünye’ye kadar olan bölgede yaşamaya başlamıştır. Fatih Sultan Mehmet, Trabzon seferinde yoğun Türk nüfusu ile karşılaşınca şaşırmıştır. 1876 harbi muhacirleri de o tarihten sonra bu coğrafyaya gelerek yerleşmişlerdir.

Tabi bu bölgede yaşayan Rum ve Ermenileri de eklersek karşımızdaki tablo netleşir. Doğu Karadeniz’deki Laz ailelerini de ekleyebiliriz. Bu kadar değişik halk olunca doğal olarak; inanç, gelenek, yaşam biçimi ve farklı dillerin de olması kaçınılmaz oluyor. Hıristiyanlar Ortodoks ama Rum ve Ermenilerin Kiliseleri farklı, Çepni boyundan olan Türkler Alevi Müslüman, Çepni olmayanlar Sünni Müslüman. Hatta Hıristiyanlığı seçip Rumlaşan Türk aileleri de var.

Bu coğrafyanın tartışmasız hâkimi olan Osmanlı İmparatorluğu, güçlü olduğu dönemlerde bu kadar karışık ırk ve dini bir arada yaşatabilme gücüne sahipti. Ancak yıkılma dönemine yani 1900’lere gelindiğinde işler karıştı. Devletin otoritesi zayıflayınca Mikro milliyetçilik, yani etnik birliktelik ile dinsel ayrışma ve taraflık öne çıkmaya başladı. Bu etnik ve dinsel ayrışmanın temelinde bölgede güç sahibi olmak ve dolayısıyla paraya sahip olabilme isteği yatmakta. Ağalık sistemi hemen devreye girmiş; topraksız köylüler, ağalarının emrinde yarı köle, yarı asker, yarı fedai olarak yerini almıştı. Fakir ve savunmasız köylülerin yapabileceği tek şey hâkim güce tabi olmaktı ve bunu istemeden yapıyorlardı.

Tam bu zamanda-1900’ler-Gürcü Sefer Ağanın değirmeninde çalışan sarışın, yakışıklı, orta boylu, cesur ve atak Hekimoğlu İbrahim vardı. Hekimoğlu İbrahim; Fatsa’nın Yassıtaş köyündendi ve Yassıtaş köyünde Türkler yaşamaktaydı. Hekimoğlu, adının kimilerine göre Narin, kimilerine göre Ayşe adındaki Sefer Ağa’nın kızına âşık olur ve söylentiye göre bu aşk karşılıklıdır. Gürcü köyünden Yusuf adında genç; iki aşığı gizlice buluştukları yerde yakalar konuşmak için onu dağ evine çağırır. Yusuf’un amacı Hekimoğlu’nu öldürmektir.

Hekimoğlu bunu bilmektedir ancak gitmese korkak diyeceklerdir. Bunun üzerine silahlanıp söylenen yere gider. Nereye gittiğini soranlara: “Domuz avına” der ve onlarla helalleşir. Dağ evinde Yusuf, Hekimoğlu’na ateş eder ancak Hekimoğlu atiklikle kuşundan kurtulur ve Yusuf’u öldürür. Gürcü aileleri kalabalıktır ve Hekimoğlu’nun hayatı artık tehlikedir ve kaçak durumundadır. İki yeğenini yanına alır, yanlarına bir arkadaşı daha katılır ve dağa çıkarak eşkıya olur.

Hekimoğlu’nun eşkıyalığı; halka zulmetmek değil tam tersine halka zulmeden ağalardan alıp fakir köylülere vermek şeklindedir. Bunu nereden anlıyoruz?

-“Ben Tokat’ın Kızılcaören köyündenim. O sıralarda köyün ilkokulundaydım. Bir gün evimize silahlı adamlar geldi. Bunların Hekimoğlu’nun çetesi olduğunu öğrendik. İşte Hekimoğlu’nu o zaman görüp tanıdım. Orta boylu, sarışın ve son derece yakışıklı bir adamdı.

Biz, önce korkmuştuk ama büyüklerimizde korku falan görmeyince bunların öyle korkulacak bir yeri olmadığını hemen anladık. Büyüklerimiz onları dostça karşılamışlardı. Sonra Hekimoğlu okulumuza geldi. Bizi topladı, bizi sevdi, okşadı. Bize marşlar, okul şarkıları söyletti. Arkasından derslerimize çok çalışmamızı, yurda yararlı kişiler olmamızı öğütledi, giderken hepimize beşer kuruş verdi.”

Yukarıdaki sözler Eski güreşçi İsmail Hakkı Edeoğlu’na ait. Bu ifadeden anladığımız kadarıyla Hekimoğlu, sadece Kıyı Karadeniz’de değil Tokat ve Sivas’a uzanan bir geniş coğrafyada etkin durumdadır. 10-11 kişiye kadar ulaştığı söylenen çete: Jandarmaya yakalanmadan bu geniş coğrafyada hareket etmektedir. Gürcü köyü olan Salihli köyünün ağası Hulusi Ağa, zaptiyelerin bu işi başaramayacağını söyleyerek adamlarıyla birlikte kendisi Hekimoğlu’nun peşine düşer. Hükümet de onu “Kır Serdarı” ilan eder. Hulusi Ağa, Bohçaarmut yaylasında Hekimoğlu’nu çembere alır ve çatışma başlar. Çatışmada Hulusi ağa ölür. Hekimoğlu kıstırıldığı fırının arkasında delik açarak kaçmayı başarır. Tüfeğindeki ayna ile ilgili çeşitli söylentiler bulunmaktadır. Kimilerine göre; karşısındakinin gözüne tutarak görememesini sağlardı, kimilerine göre de; Tüfeğine taktığı ayna ile ateş ederken arkasını görebiliyor ve pusulardan kurtulabiliyordu. Çatışma sırasında karşısındakinin gözüne ayna tutmaktansa, ateş etmek daha iyidir diyerek ben arkasını görmek için taktırdığını düşünenlerdenim.

Bu çatışmalar sonucu Hekimoğlu’nun ismi daha da büyür. Aslında Hekimoğlu’nu halkın gözünde büyüten şey: Ağalara karşı fakiri korumasıdır. Bu yönüyle coğrafyamızın Robin Hood’u denilebilir. Onun gibi hırsız, eşkıya. Robin Hood; kralın düzenine karşı geliyor, Hekimoğlu; ağalık düzenine… Halk tarafından çok sevilmesinin en önemli kanıtı da öldüğünde ardından yakılan ağıt… “Hekimoğlu Ağıtı” onun hatırasına ve yaptığı yiğit duruşa halkımızın duasıydı. Tıpkı “Köroğlu” gibi…

Tarihe not olsun, bu topraklardan Hekimoğlu İbrahim geçti.

(Kaynak: Murat Sertoğlu: HEKİMOĞLU kitabı, Rahmi Özen: Hekimoğlu Efsanesi kitabı)



Bu yazı 633 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI