Reklam
Bugun...
Reklam
Advert
Göçmen Sorunu


Cumhur ÖZTÜRK Açı-Yorum
unyevizyongazetesi@gmail.com
 
 

Ülkemize Suriye Irak ve şimdi de Afganistan’dan sayıları milyonlara varan insan gelmekte… Bu üç ülkenin ortak yönü: “Emperyalist Güçlerin” bu ülkelerin kaynaklarını sömürmesi sorunudur. Suriye ve Irak yıkılan Osmanlı İmparatorluğu üzerinde İngilizler tarafından kurulmuş devletçiklerdir. Cetvelle çizilmiş sınırlarına bile baktığınızda bunu anlayabilirsiniz. Osmanlıyı yıkan I. Dünya savaşından sonra başta Suudiler olmak üzere bütün Arap ülkeleri kaderlerini İngilizlere bırakarak, İngiliz Mandasına girerek, devletlerini kurdular. İngilizler, işgal ettikleri topraklara hiçbir zaman: “insan hakları, demokrasi, gelişmişlik, huzur, barış” getirmemiş, sadece sömürmüştür. Rahat rahat sömürebilmek için de ya diktatörler yaratmış ( Saddam Hüseyin, Hafız- Beşar Esat, General Sisi gibi) ya da tarikatlar yoluyla insanların beynini uyuşturarak bilinçsiz yığınlara istediğini yaptırmıştır.

Tam bağımsız Türkiye’ye de kurduğu tarikatlar yoluyla ulaşmaya çalışmaktadır. Fettullah Gülen denilen hain en son deşifre olan; imam kılıklı, “papazdır.” Fesli deli Kadir Mısıroğlu’dan tutun da nakşisi, nurcusu murcusu hepsi İngiliz uşağıdır. Tam bağımsız Türkiye’yi kuran Mustafa Kemal Atatürk’e bütün tarikatçıların düşmanlıkları da lağım dolu ağızlarıyla küfür etmesi de bundandır.

Sömürgeciliği İngilizlerden devralan Amerika’nın son kurbanı ise Afganistan’dır. Bugün Mısır, Libya, Suudi Arabistan, Kuveyt, Ürdün, Pakistan gibi devletler sömürülen diğer devletlerdir. Bunlara, Afganistan, Irak ve Suriye’yi de eklersek hepsinin en büyük ortak özelliği Müslüman olmalarıdır. “Allah” diyerek yönetimi elinde bulunduran diktatörler tarafından yönetilmeleridir. Emperyal güçler bu ülkeleri rahat rahat sömürürken “sakız orucu bozar mı, kadınlar okumalı mı, sen sadece kul ol gerisi boş, dünya işine kafa yorma” gibi söylemlerle halk uyutulmaktadır. Ortaçağda Kilise Avrupa’ya ne yapmışsa; bugün bu saydığımız ülkelerde de aynısını yapmaktadır. Papazlar, imam kılığına girerek bu ülke insanlarını düşünmekten, üretmekten, bilimden uzak tutarak; çatışma, kavga ve iç savaşlara sürüklemektedir. İmam kılıklı papazlara verilen değer kadar; bilime değer verilse, aslında sorunları kalmaz.

Başta Irak, Suriye ve Afganistan gibi ülkeler olmak üzere saydığımız sömürge ülkelerinde ne yazık ki insanlar zor durumda. En temel hakkı olan yaşama hakları tehdit altında. Sağlık, beslenme, eğitim, hukuk, adalet gibi diğer temel hak ve özgürlüklerine sıra bile gelmiyor. Diktatörlerin ve din adamlarının iki dudağı arasındaki hayatlarını yaşamaya çalışıyorlar. Yanında erkek olmadan sokağa çıkamayan, okula gidemeyen, şahitliği kabul edilmeyen kadınlar, ucuz işgücü olarak görülen çocuklar, asker olmaya ve ölmeye mahkum yaşayan erkekler hayatlarından memnun değil. Bu nedenle yaşadıkları yerleri bırakarak “insanca yaşamak” için ülkemize kaçıyorlar.

Buraya kadar her şey normal… Ancak: sayıları on milyona yaklaşan insan; bir başka ülkenin yapısını derinden sarsar, hatta yerle bir eder ve yıkar. On milyon göçmen; insani sebeplerle koruyabileceğimiz bir sayı değildir. On milyon göçmen; birçok ülke nüfusundan fazladır. On milyon göçmen; sürdürülebilir göçmen politikası değildir. On milyon göçmen; para yardımı alabilmek için ülkeye sokulamaz. On milyon göçmen; batı ile pazarlık yapılacak bir sayı değildir. On milyon göçmen; şu an ülkemizin bir numaralı sorunudur. Bu sorunu görmezden gelmek, hafife almak, geçiştirmek, din kardeşiyiz diyerek masumlaştırmak; telafisi olmayan yıkımlara yola açacaktır.

On milyon göçmen: Geleneklerimizi, aile yapımızı, düğünlerimizi, dilimizi, şehirlerimizi, tüm demokratik kazanımlarımızı yok edebilecek büyük bir tehdittir.

Ülkemize sığındılar, uygar ve medeni bir toplum olarak ekmeğimizi, işimizi, toprağımızı paylaşmak zorundaydık ve paylaştık. Ancak, on milyona yaklaşan bu insan artık gücümüzü aşmaktadır. Yavaş yavaş ülkemizi zayıflatmaktadır. Bunu görmemekte ısrar edersek bizde göç edecek ülke aramak zorunda kalacağız. Tehlikenin farkında olmamak gaflettir. Farkında olup da kayıtsız kalmak ise ihanettir.

Uluslar arası hukuktan kaynaklanan haklarımızı kullanarak acilen mülteci kamplarında toplayarak toplumsal ve sosyolojik tehdidi kaldırmalıyız. “Can güvenliği sağlanma koşulu” ile ülkelerine geri göndermeliyiz. Bayram için ülkesine gidip dönmeyi anlayamıyorum. Hiçbir sorgu olmadan sınırlarımıza giriş çıkışın serbest olmasını aklım almıyor. Bana AVM’ye girerken HES kodu soranlar, ülkeme bu insanlar elini kolunu sallaya sallaya girerken hiçbir şey sormuyor mu?

Bayram için ülkesine gidebilenin, “can güvenliği var” demektir. Ülkemize geri dönmesine izin verilmemelidir. Ben Suriye’ye gidip, sorgusuz sualsiz orada iş kurup, dükkân açıp, ev alıp yaşayabilir miyim?-Hayır. Bu, ülkelerin uluslar arası hukuktan doğan hakkıdır.

Bu, evime istemediğim misafiri kabul etmemek kadar doğal haktır. Eğer birilerinin evine misafir olacaklarsa; ülkelerini sömüren emperyalistlerin evlerine misafir olmalıdırlar. “On milyon insan; göçmen değil sığınmacıdır.” Evet, uluslar arası hukuka göre göçmen statüsünde değiller, sığınmacılar. Sığınmacı olmaları, ülkenin demografik ve kültürel yapısını tehdit etmeleri sonucunu doğurmaz. Fabrikalarda, inşaatlarda ucuz işgücü olmalarını, adeta köle gibi kullanılmalarını gerektirmez. Bu insanları ucuz işgücü olarak görmek ve kullanmak insanlık dışıdır.

Atatürk devrimleriyle uygar bir toplum olma yolunda ilerleyen ülkemi: kadınları ikinci sınıf olarak gören, kadına alınıp satılan bir mal olarak bakan, canlı canlı insan yakan, kafa kesen canilerle paylaşmanın toplumumuza zararı olduğunu düşünüyorum. Uygar toplumu gerileteceğini düşünüyorum. Sömürgeci batı toplumların sorunlarını ülkemize almayı kabul etmek zorunda değilim. Petrolü, doğal gazı ve doğal her türlü kaynağı sömüren ülkelere göçü durduran ülke olmak istemiyorum. “Göç ülkesi” olmayı pazarlık konusu yapmayı da uygar bir davranış olarak görmüyorum.

Afgan kadın gazeteci Nazira Kazımi’nin CNN Türk canlı yayınında dediği gibi: “Ben Atatürk’;ü çok iyi hatırlıyorum. Keşke Atatürk’ü daha çok dinleselerdi, onun yolundan gitselerdi. O zaman bunları yaşamazdık”

Ağzı lağım dolu tarikatçıların Atatürk düşmanlığını bu beyanattan sonra daha iyi anlayabiliriz. Atatürk olmasaydı emperyal güçlerin elinde oyuncak olup sömürülecektik. Afganistan ya da Suriye olacaktık. Suriyelilere ve Afganlara insanlık yapmak istiyorsak bu ülke insanlarına Atatürk devrimlerini öğretmeli, kula kulluk etmenin Müslümanlık olmadığını anlatmalı, hak ve özgürlüklerini yaşamaları sağlanmalıdır. O zaman ülkelerine döneceklerinden emin olabilirsiniz ve bunun adı: ırkçılık değil medeniyet olacaktır.



Bu yazı 606 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI