Tarih Nisan 1920…

     Ülke işgal altında ve her cephede Kurtuluş Savaşı veriyor…
     M. Kemal, İtilâf Devletlerine ve dünyaya, “Yeni devlet muhatabınız TBMM’si, ülkem için alacağınız her kararı oraya soracaksınız…”  dediğinden bu yana iki toplantı geçmiş; TBMM daha 3. toplantısı…
     M. Kemal yine kürsüde; konuşmasına: “Efendiler! “ diye başlıyor.
     Devamında, ülkenin ve sosyal yapımızın gerçek sahibinin köylümüz olduğunu ve eğitim ve öğretimden mahrum bırakıldığını vurgular.
      İşte o savaş yıllarında önceliklerini ayrıntılara girmeden başlıklar altında sıralar:
     “Öncelikle kız-erkek okuma-yazma oranını artırmak; 
      Vatanını e dünyayı tanıyacak kadar Coğrafya bilgisi vermek;
      Ecdadını, geçmişini bilip ders çıkaracak kadar tarih bilinci vermek;
      Gerçek Kuran dinini ve ahlâkını bilecek kadar din ve ahlâk bilgisi;
      Dört işlem yapacak kadar matematik öğretmek…”
      Osmanlının son yıllarında erkek okuma oranı yüzde bir, kadın okuma oranı binde sekiz olduğunu bilirseniz, alınan kararların neden önemli olduğu anlaşılır…
      Ve bu gün hakkında yapılan itibarsızlaştırma kampanyaları gözümüzün önünde ceyran ediyor.
      Duyduk ki, yeni müfredat programından da hepten çıkarılmış ismi ve öğretmenlere sınav getirilmiş…
                                                                           “Bilim ve Teknoloji” çağındayız. 
     Cumhuriyet tarihinde ilktir; tuttuk:
     TÜBİTAK’IN başına Hayvanat Bahçesi Müdürünü;
     Hastahaneye müdür olarak Et-Balık Kurumu’ndaki işçiyi;
     Tiyatroya imamı müdür olarak atadık; çoğu Fetöcü…
     Onun yansımasıdır bu; sene 2016…
      İsminin önünde “Profesör” yazan eğitim görevlisi çıkmış ekranlardan seçimler öncesinde İktidar adına konuşuyor…
     Konu, bir amaca, zihniyete evrilmesi, ikna edilmesi daha kolay ve İktidar’a oy verecek kesimin profili…           
     Daha Kuran’ın ilk ayeti olan “Oku!” nun mesajını dahi anlamamış; diyor ki, “ Ben okumuşun değil cahilin ferasetine inanırım…”
      Yukarıdaki kesimi işaret ediyor!
      Uçağı, otomobili, her türlü iletişim araçlarını, teknolojiyi, üniversitesinde kullanılırken gören ve günlük hayatında da kullanan biri, mesajı da okumanın, eğitimin bir ürünü olan ekranlardan veriyor.
     İktidar ve ikballerinin devamı için savundukları araç cahillerin feraseti; onlar için meziyet demekki!
     Şimdi bir üniversitede Dekan; üzüntüm, din adına yozlaşmayı, cehaleti kutsayıp zirveye taşıması, bir eğitim kurumundan buna öncülük etmesinedir…
     Zihniyet bu…
     “Domates çok pahalı!” Diyenlere, “Mevsiminde yesinler, ucuz olur.” diyen anayasa profesörüyle;
     Vicdanlarında, Deniz Feneri’ni;
     Vekâletle kurban keseceğiz diye iç edilen paraları;
     Ergenekon’u, Balyoz Davaları ’ndaki tutuklamaları, onca sahtekârlıkları, haksız mahkûmiyetleri;
     Üst düzey sınavlarda yapılan şifrelemeleri, usulsüzlükleri;
     Cemaat kurslarında tecavüze, cinsel istismara uğrayanları, “ Bir seferlik bir şeydi…” diyerek geçiştirenleri bir kere sorgulamayıp ama PKK terörü ile daha yeni toprağa verdiğimiz, Allahım gani gani rahmet etsin Aybüke öğretmen için, “Başı açıktı, şehit sayılır mı, cennete gitmiş midir? ” tartışması yapanlarla;
     Tarkan’ın zeytin ağaçları ile ilgili çıkarılmak istenen yasaya tepkisine, “Tarkan’ın zeytinlikleri mi var; ona ne yasadan?” diyerek bu talihsiz açıklamayı yapan bakanla;
     Spiker sokakta vatandaşa soruyor: “Farz, vacip, sünnet, ayet ne?” Tek bir cevap yok, veren de yanlış… İşte bu halka referandumda, “Ülke Partili Cumhur Başkanlığı’na geçsin mi, geçmesin mi? “diye soranlarla;
     Referandumla, yasama, yargı ve yürütmenin Cumhurbaşkanı’na bağlanmasının kuvvetler ayrılığını daha da belirgin hale getirdiğini savunan zihniyet aynı…                                                                    
     Aksi Halde:
     Biz bu deneyi ilkokulda yapalı 55 sene oldu. 
     Sene 2017… Bir şey keşfettiğini sanarak, “ Mucize! Zemzem suyu gâvur zeytinyağıyla kesin karışmıyor; hep zeytinyağının altında kaldı. Bu gerçeği sosyal medya üzerinden yayın… Yayan müslüman kardeşlerime selâm olsun…” acayipliğini;
     TÜBİTAK’ın, duayla büyüyen fasulye ve zikirmatik projesine onay vermesini;
     Onay vermediği ve ret ettiği onlarca projenin yurt dışında birincilik almasını başka türlü açıklayamazdık!
                                                                   * TÜBİTAK’ın başında Hayvanat Bahçesi Müdürü var;
     Üniversitede Dekan cahilin ferasetine güveniyor…
     Buna rağmen fatura öğretmenlere kesildi! Suçlu onlarmış gibi dört yılda bir yeniden yeterlilik sınavı!
     Biliyor musunuz, işini eve getiren tek meslektir öğretmenlik…
     Öğretmen olmak için:
     İlkokul, Ortaokul ve Liseyi sonrası üniversite sınavı; 
     Kazandın; 4+1 yıl üniversite eğitim süreci ve bu süreç içinde onlarca sınav;
     Yetmedi, KPSS var ki, öncesinde bir dershanede paralı kurs alman olmazsa olmazın; yine onlarca deneme sınavı;
     Kazandın; mülâkat ve güvenlik soruşturması…
     Geçtin; aday stajyerlik süreci ve sonunda yazılı ve sözlü yazılı sınav…
     Daha yeni; duyduk ki, MEB ’lığı şimdi de öğretmenlerin yeterliliğini gözlemek için her dört yılda bir yeniden sınav yapacakmış.
     Yetersiz görülenler eğitim kursuna, oldu ya tekrar başarısız oldu sınavlarda bu sefer görev yeri değişikliği…
     Pilotları biliyorum her yıl sınavdan geçer de başka sınavdan geçen meslekler var mı, hatırlamıyorum.
     Öğretmenlerin değişen teknolojilere uyumu, gelişen eğitim yöntemlerine vakıf olması anlamında açılacak seminer ve kursları anlarım… 
      Cahilin ferasetine güvenildiği, kutsandığı bir iklimde ilgililer önce kendi yeterliliklerini ceht etsinler.
      Bu yöntem öğretmenleri rencide eder, statülerini toplumda sorgulatır; insan aklına da vicdanına da aykırıdır; ayıp! 
      Peygamber mesleği diye öğündüğünüz mesleğe de öğretmenlere de yazık 
edersiniz…