Reklam
Bugun...
Reklam
Advert
Hangisi İhanet


Yüksel Şahin Karşı Pencere
unyevizyon@hotmail.com
 
 

 

     Başbakan, “vatan haini” nitelemesi ile 2004 yılı MGK kararlarını basın yoluyla açıklayan bavulcuyu kastediyordu. Ki, aynı bavulcu, 2007 yılında da bavulundan Ergenekon, Balyoz davalarının açılmasına, hukuksuz tutuklanmalara ve uzun gözaltılara neden olan belgeleri(!) yayınlamıştı.

     Ki, o belgelerde:

     2003 yılında düşünülen darbede, darbe tarihi ile örtüştürülemeyen ve daha icat edilemeyen teknolojilerin kullanılmasına;    

     2007 yılında İstanbul B. Şehir Bel. Mec.’nin kararı ile yeni isimler verilerek halkın hizmetine açılan cadde ve sokakların, 2003 darbe planında yer almasına;

     Daha 2003 yılında adı-sanı olmayan dernek, şirket adlarının darbe planında adı geçmesine;

     2003 yılında bir taşrada daha ortaokulda okurken, darbe planında subay olarak yer olmasına;

     2003 yılındaki darbe planında daha “Binbaşı” iken 2007 yılında alacağı rütbe ile planda adı geçmesine rağmen suçlananlar, uzun tutukluluk süreci geçirenler, içlerinde ölenler ve tutuklananlar oldu.

      O günlerde o belgeleri(!) yayınlayan bavulcu, İktidarca kanal kanal dolaştırılarak sözde belgeleri açıkladı! Yandaş medya tarafından “cesur gazeteci” diye alkışlandı.

      “Yılın Gazetecisi” ödülüne aday gösterildi ve o ödüle layık görüldü!

      Başbakan, aynı gazetecinin bu gün, 2004 yılı MGK kararlarını ve kararda İktidar’ının hukukla örtüşmeyen fişleme, dinleme, izleme gibi uygulamalarını açıklamasına tepkili: “Devletin ve insanların mahremleri vardır; kimse teşhir demez. Kim açık ediyorsa vatan hainidir. Yargı gereğini yapmıyorsa, yargı da Anayasa suçu işlemektedir.”

      Aklıma, 2009 genel seçimler öncesi basına servis edilen bel altı kasetleri ve bundan yarar umanlar geldi;  hiç mahremiyetleri hukukun konusu oldu mu; savcılar, hukuk göreve çağrıldı mı, lütfen bir düşünün…

      Konumuz olan vatan hainliği ise ağır itham…

      TDK sözlüğü vatana ihaneti: “Ülkesi ile ilgili bir konuda, görevini, başka devletlerin, azınlığın ya da kişilerin çıkarına kullanan, -görevini kötüye kullanan- hainlik eden.” diye tanımlıyor.

      Konumuzla ilgili alınan bir kaç kararı anlatayım; siz örtüştürün…

      Artık, “açılım”la tıkanan, sonrasında “Oslo süreci” ile devam ettirilmeye çalışılan ve nihayet “demokratikleşme paketi” ile sürdürülen süreç, ABD, AB ve İktidar üçlemesi ile devam ediyor.

       PKK’nın sürece yaklaşımı -kendi ifadeleri: “Kendi kendimize yönetim ilkesi dışında tüm çözüm önerilerine kapalıyız. Öz yönetimimizi kurana kadar mücadelemiz sürecektir.”

      Daha dün TBMM’deki “Bütçe Görüşmeleri” sırasında tutanaklara sokmaya çalıştıkları “Türkiye Kürdistan’ı” ifadesinin, tutanaklardan MHP’nin itirazları ile çıkarılmasına BDPli S. Sakık’ın: ”Bu Anayasaya saygı duymuyorum. Bunun karşılığı kan!” diye tehdit ederken, öncesinde de S.Süreyya Önder’in: “PKK’nın katliamları meşru müdafaadır.” çıkışı vardı.

      İllaki bu tehditle, cinayetleri kutsamanın hukukta karşılığı vardır. Peki, İktidar’ın, hukuk, Anayasa ve savcılara görevlerini hatırlatan çağrılarını duydunuz mu?

      İktidar ise hâlâ: Bekleyin; çok iyi şeyler olacak…” diyor.

      ABD ve AB’ye göre yeterli mi, değil. Nitekim alel acele yapılan “Bürüksel Zirvesi”nde AB tarafından alınan kararlar içindeki “Türkiye” başlıklı bölümünde 23. madde aynen şöyle: “…..

müzakerelerin yalnız Türkiye’yle değil, değer devletlerle de yapılabileceğini; müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse ve ya Güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa, yeni bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere yapılacağına; ”

      Anlamı: Şayet Kürt tarafı bir devlet ilânı yaparsa, masada Türk tarafı olmaksızın, AB o devleti masada muhatap kabul edecektir.

      Bu düşünceye paralel bir kanun ilk AKP Hükümeti döneminde çıkarılmıştı; ikiz yasalar; hatırlatayım: “Azınlıklar kendi geleceklerini tehlikede gördüklerinde yabancı devlet askerlerinin himayesini isteyebilecek…”

      Yine ABD tarafından, David L. Pihillips ve Namık David Volkan’a farklı zamanlarda hazırlatılan ve AKP’ye kabul ettirilen raporlarda:

       “Türklüğü Anayasa’dan çıkarın ve yeni Anayasa yapın…

       Ne mutlu Türküm” İfadesini, meydan ve okullardaki büstlerden, resmi dairelerden çıkarın.

       Andımızı kaldırın.

       PKK’ya af; Öcalan’ın istediği “Hakikatleri Araştırma Komisyonu”nu kurun.” Nitekim PKK ile çatışmaya giren çoğu subay “cinayet” le itham edilerek yargılanıyor söylentileri var.

       Yine “TBMM Çözüm Sürecini Değerlendirme Komisyonu”nun hazırladığı ibretlik rapor var. Komisyon raporunda, devletin, terörist grupları sürecin içine çekmesinin ve yasal statü verilmesinin ülkeyi terör ortamından uzaklaştırmak gibi dönüştürücü rol oynayacağı öngörüsü var. Bu öngörüsü doğrultusunda: “Bu türden örgütlerin liderlerini -Tahmin edin kim?- muhatap almak, liderlerin yapıcı bir rol üstlenmeleri konusunda etkili olacaktır.

       ……………….

       Bir barış anlaşmasının, tarafların liderlerinin samimi çabaları olmaksızın meşrulaşması mümkün değildir. 

       ………………

      Sonuç olarak önde gelen liderlerin sürece aktif olarak dâhil edilmesi gerekir.”

      Görüldüğü üzere AB’nin kararına “One minütes!”diyemeyen; “İkiz yasaları” çıkaran; ABD raporunun bizzat ve en katı uygulayıcısı olan; “TBMM Çözüm Sürecini Değ. Kom.”nun raporundan hareketle İmralı’yı muhatap alıp barış sürecine(!) dâhil edenler; PKK’nın Meclisteki uzantılarının tehdit ve hukuksuzluklarına, PKK cinayetlerini kutsamasına seyirci kalanlar belli…

       Ve yine basında kendi milletvekilleri dâhil, birçok milletvekilinin, bürokratın, iş adamının kasetlerinin olduğu dedikodusu var? Bu durumda, mahremiyetlerine yönelik kaset tehdidiyle, itirazlarına kelepçe vurup suspus duranlar ya da hiç olmayacak şeylere onay verenler;

      Ya da Mecliste sadece direktifler doğrultusunda olmayacak yasalara, kararlara istemeye istemeye zorunlu parmak kaldıranlar yoktur diyebilir miyiz?

       Özetle, mahremiyet söylemi, etik vurgusu mütedeyyin kesimde, çıktıkları meşruiyet dairesinde suç bastırmanın pişkinlik turları yanı sıra kafa karışıklığı yaratma çabasında öte bir şey değildir.

       Şimdi yapılanları “ülkem lehine mi” diye düşünün ve “ihanet” kelimesinin sözlük anlamı ile örtüştürün; ne buldunuz?

     

     

 

 

 

    

     



Bu yazı 7648 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI