Hani derler ya,
“Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al.” Ya da aksilik yapan bir çocuk için “anası, babası terbiye etmemiş ki.” Denir.
Bugünkü dünyamızda bu sözlerin ne kadar hükmü var? Tartışılır.
Lakin…
Altının değeri yiter mi? Bir köşede unutulması ne ifade eder?
Elbette,
Sosyal yaşamımızda toplumu düzenleyen öz sözlerden biri olmasına rağmen… Ne var ki siyasette bunun pek hükmü yok. Hele bugünlerde!
Bir zamanlar derlerdi ki,
Filanca ağamız Ankara’dan geliyor. Onu Akçay mevkiinde karşılayacağız. Hem de onlarca araba ile. Bir de gaz verirlerdi “Öyle bir konvoy yapalım ki ağamızın şanına, partimizin namına layık olsun.”
Milletvekili- ki adı üzerinde vekil- milletin aslını maraba yapmışsa; bu beyinle kıçın yer değiştirmesinden de kötüdür. Çok şükür bu adet vazgeçildi… Geçilmesine de… Başka adetler zuhur
etti. Ağalar da zamana göre taktik değiştiriyorlar elbet.
Sadede gelelim,
Malum olduğu üzere parti yapılanmalarını biliyoruz. Genel merkez, il yönetimi ve ilçe yönetimleri. İlçe yönetimlerinin şu anda ortalama yirmi beş üyeleri var. Bunu bir kenara koyalım.
Belediye meclisi de (iktidarı-muhalefetiyle) bir o kadar.
Bunların hepsi ne yapıyorlar? Diye sormayacağım. Haklarını yemeyelim. Bunların belli sayıdan sonrakileri dolgudur. Kontenjan dolsun kabilinden. Dolayısıyla yönetimden ve meclis üyelerinin ondan
sonrasını pikniğe gönderirsek hata etmiş olmayız. Geride onar kişiden yirmi kişi kalır.
Bunların çoğu da uyanık kişilerdir. İşte esas mesele buradadır. Uyanıklardır... Uyanık olmasına
da seçme insanlardır. Yani hesaplı kitaplı kişilerdir. Kısaca hesaba göre hareket ederler. İşte o hesabı
kim/kimler yapar? O kadarını söyleyelim… Her zaman ağaların hükmü geçer.
Muhalefet partileri de bundan farklı değildir. Bir tarihler bir partinin meclis üyesi listesini
görmüştüm. Arkadaşıma “tam da müteahhit kadrosu olmuş.” Demiştim.
Neyse… Laf nereden nereye döndü, dolaştı. Ben aslında daha ciddi konulardan bahsedecektim.
Prof. İlber Ortaylı’yı hepimiz tanırız, biliriz. Onun güzel bir sözü vardır. Der ki “ demokrasiler bir
anlamda gelenek demektir.”
Elbette Ortaylı üstadımızın eline su bile dökemem.
Fakat…
Sayfa da benim… Söylemek zorundayım. “ Hiçbir ideoloji insanı ahlaklı yapmaz. Buna ideolojileştirilmiş dinler de dâhildir.” Buna ilaveten şunu da söylemek durumundayım. “ Toplumlar
kendi değerlerini kendileri yaratırlar. Hiçbir ideolojinin bunda hükmü yoktur.”
Ağanın onaylayıp seçin dediğine bir de seçim masrafını küllen adaya yüklediğinizde;
seçildiğinde ne yapacaktı ki? İş baştan kokutulmuş olmuyor mu? Belki de istenilen odur. Ağaya göre
maraba ile sazendeleri…
Kısaca,
Şucu veya bucu… Şu partili veya bu partili… Özelde Ünye olarak (konumuz gereği) siyasal
geleneklerimiz olmalı. Hangi partiden olursa olsun adaylar bu kriterlere göre seçilmeli. Ama bunun
için güçlü kamuoyu ve güçlü yönetimler gerekli.
Yoksa…
Gördüğümüz gibi… Atını alan İstanbul’a gider. Arkasına bile bakmaz. Giden gitti… Kalanlar da
suçu gidene yıktı. Ünye gül suyu ile yıkandı değil mi şimdi?
Şimdi soruyorum… Biz Ünyeli olarak kimin yakasına yapışalım. Bize özrü kim/kimler borçlu?
Allah’ınızı severseniz bunların kefili, sorumlusu kimlerdi? Bu bir değil, iki değil,üç değil… Otuz
küsur yıldır hep aynı şeyleri yaşıyoruz.
Galiba gerçekten avanağız!