Reklam
Bugun...
Reklam
Advert
Sayın Başkanın Mağdur Babası…


Yakup HALICI Bugün Pazartesi
unyevizyongazetesi@gmail.com
 
 

Oldum olası… İdeolojilerden tırsmışımdır. Gerçi insan ve toplumların kültürel yaşamını ideolojiler şekillendirir ya...
Ama…
İdeolojilere meftun olması ve ona biatten öte… Tapması kadar insanı mahkûm eden, gayya kuyularına düşüren bir şey var mıdır ki hayatta? Bir anlamda karakterleridir de…
Dolayısıyla insanoğlu kendisini dünyada rahat etme ve huzurlu olması için ihdas ettiği veya kendisine yaratıcısı tarafından gönderilen dini; İdeoloji haline getirdiği an bacağına kurşun sıkmaktan da öte… Kendisine vaat edilen adalet ve huzurlu yaşama ihanet etmiş olmaz mı?
Elbette burada felsefi derinliğe girmeyeceğim. Böyle bir kabiliyetim de yok.
Ancak,
Şunu da biliyoruz ki… İnsanın yaratılış mayası yani nefsi ve yetiştiği ortam her zaman teorilerinin, ideolojilerinin önüne geçmiştir. Yani ideolojilerini onun özünden öte nefislerine uydurmuşlardır.
Tarihe baktığımızda insan ve dolayısıyla toplumlar ideolojik saplantılardan sıyrıldıkları sürece inançlarını ve kültürlerini ideoloji haline getirmedikleri derecede huzuru bulabilmişlerdir. Ve elbette liderler de bu ideolojik saplantılardan kurtuldukları sürece tebaalarına önderlik etme kabiliyetlerini muhafaza etmemişler-midir?
Zaten peygamberlerin en büyük özelliklerinden birinin ve hatta en önemlisi önderi oldukları dini ideoloji haline getirmemiş olmaları değil-midir?
Başka bir ifade ile…
İnsanlar inançlarını ( elbette dinlerini de) ne zaman ideoloji haline getirmişler… Uğruna mücadele ettikleri ve hatta öldükleri ideali “mundar” etmişlerdir.
Dedik ki,
Uğruna mücadele edilen şeyin insan yaratışı ile özelde de karakteri ile alakası vardır.
Zira ideali gerçekleştirmek için muktedir olmak lazımdır. Muktedir olmanın yolu da iktidara gelmektir. İktidara gelindiğinde de ideolojiyi uygulama yöntemi yetişme tarzı ile doğru orantılıdır.
Dolayısıyla (diyelim ki din) uğruna mücadelenin çeşitli yöntemleri ortaya konduğunda (aslında insanlara daha huzurlu yaşam vadeden din) insanlara adaleti sağlamaktan öte yaşam işkencesi haline gelir. Sorgulanır olur.
Devletleri yöneten hükümetler kanunları çıkarırken yönettikleri toplumun sosyal yapısını, kültürünü çok iyi analiz etmeleri gerekir. Ve yaşam anlayışı alanında bir iddia ile gelmişlerse çok daha fazla dikkat etmeleri gerekir. Zira buradaki çetinlik yanlışı düzeltmenin yanı sıra toplumları doğru yöne de sevk etmektir. Ama serde yönetenlerin yetiştikleri toplum ve özelde karakteri buna elvermiyorsa yaptıkları şey melezlemeden de öte hibrittir.
Mesela,
Siz hükümet olarak yaşlılık aylığı bağlamakla alakalı bir kanun çıkarıyorsanız… Bu kanunu öncelikle sosyal proje yani ekonomik yönü ağır basan bir proje olmanın yanı sıra…
Kültürel ve inanç ekseninde de düşünmeniz gerekir.
Ve siz liberal ve toplumun bireye indirgendiği devletlerin ve onu yöneten hükümetlerin toplumsal adaleti ve huzuru sağlamak adına düzenledikleri kanunu aynen ve sorgulamadan bünyenize alırsanız…
O zaman dininizin bu konu ile alakalı hükümlerinden ve sıkı sıkıya bağlı olduğunu iddia ettiğinin kültürümüzden feragat etmiş olmuş olmuyor-musunuz?
Kısaca,
Kanun hükmünden faydalanmak her “bireyin” anayasal hakkıdır. Buna kimsenin itirazı olamaz. Burada gözlenecek şey o kanundan faydalanırken suiistimal yapmış-mıdır/ yaptırmış-mıdır?
Ama ya ötesi… Allaha havale…



Bu yazı 1550 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI