Reklam
Bugun...
Reklam
Advert
Kocana Söyle Kapıyı Değiştirsin…


Yakup HALICI Bugün Pazartesi
unyevizyongazetesi@gmail.com
 
 

             Ülkemizde seyirci sayısı ve etkinliği ile ilk beşe giren bir televizyon kanalı…
              Haftada bir canlı… Ve bir-iki kere de tekrarı yapılan önemli bir programında konuk uzman anlatıyor;
           “ Hz. İbrahim Şam bölgesinden Mekke’ye oğlu İsmail’i görmeye geldiğinde evde İsmail’i bulamayınca evin kadınıyla sohbet ediyor.
             Kadın Hz. İbrahim’in İsmail’in babası olduğunu bilmiyor… Ve yaşlılığından da cesaret alarak sohbeti uzatıyor. Hz. İbrahim’e İsmail’i şikâyet ediyor… Onu kötülüyor.
             Çok tembel… Evine hiç sahip çıkmıyor… Varsa-yoksa ibadet… Diyor.
             Ayrılma vakti geliyor… Hz. İbrahim kadına diyor ki… Kocana söyle evin kapısını değiştirsin.
             İsmail eve dönünce kadın kocasına konuyu açıyor… Giderken de dedi ki… Kocana söyle evin kapısını değiştirsin.
             İsmail,
             O benim babamdı… Seni boşamamı tavsiye etmiş… Boşanalım.”
             Program yapımcısı kadın bu son sözü duyar duymaz atıldı… “Hiç kapıyı değiştir demekle kadın boşanır mı?”
             Ben,
             Hz. İbrahim haklımıydı, haksız-mıydı? Baba olmak evladın işine karışmak hakkı verir mi?  İsmail karısını boşamakla acele mi etmiş? Yoksa biraz daha bekleyip düşünmeli miydi? Veya İsmail’de hiç mi kabahat yoktu?
             Gibi iki bin beş yüz yıl öncesinin olayını bugünden yorumlayıp fetva verecek değilim. Haddim de değil. Zaten konu ne İsmail ne de karısı… Konu daha başka derin şeyler. İçine giremem…Girersem de boğulurum.
             Lakin…
             Bildiğimi iddia edeceğim bir şey var ki… Günümüzde her şeyin “piçeldiği” üzerinedir.
             Eskiden tecrübe diye bir şey vardı… Sizlere ömür… Dün bir… Bugün iki… Bakıyorsunuz… Birinci gün meşhur edilmiş… İkinci gün (derya, deniz) uzman kesilmiş. Üçüncü gün üzerinden parsa toplanmaya başlanmış.
             Tecrübe dediğin… Demlenmedir... Kıvam almasıdır. Buna zaman gerektirir… Evvela her şeyden önce pür-ü pak nesil gerektirir.
             Şarap bile yıllandıkça kendini buluyor… O da eğer cinsi makbulse… Hamuru mayalandırmazsan… Kayış gibi yenir mi? Ayrıca eğer buğdayın hası değilse… Bekle ki maya tutsun.
             Mesleklere bakıyorsunuz,
             Çocuk bugün mektebe başlıyor… (Okuma, yazma, matematik v.s. her şey dâhil) On altı yıl sonra başımıza mimar, mühendis kesiliyor. Hele de belediyede bir masa da kapmışsa… Varma yanına perişan olursun.
             Vallahi Mimar Sinan’a yazık olmuş… Hani laf aramızda biraz da kabiliyet özürlü imiş…
             Neden mi? İnsan elli beşinde çıraklık… Sekseninde ustalık eseri yapar mı? Bugün yaşasa idi rahmetliyi kırk kere harcamışlardı.
             Siyasette de böyle değil mi? Daha dün Kasımpaşa sokaklarında top koştururken… Bir de bakıyorsun ki… “Benim haşmetlim dünya lideri… Küllen laf ettirmeyiz…”  Hz Allahtan torpilli… Dokunan yanar.
             Kabiliyet atadan gelir derler… Haşmetlinin atası da balaca uşak iken dere-tepe top yerine karga kovalıyordu.
             Ama kabahat biz insancıklarda değil… Kabahat fabrikasyon… Ve hız çağında… 
             Moda yarat… Sonra da çok üret… Azami kar sağla. Kar azalınca bir haşmetli daha yarat.
             Hani yeri değil ama,
             Değil mi ki… Tavuğu bile kırk beş günde yiyoruz. O bile yetmiyor… Bir aya indirmeye çalışıyorlar.
             Fakat benim anlayamadığım bir şey var… Biz avam takımı “adı var kendi yok” şeylerden nemalandırılırız da… 
             Neden “kalantorlar” boğaza karşı yıllanmış şarap içerler?
             Hanım kızımıza rica etsek… Bununla ilgili bir program yapar mı acaba?

 



Bu yazı 1699 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



YORUM YAZ

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

HABER ARA
SON YORUMLANAN HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
VİDEO GALERİ
FOTO GALERİ
GÜNDEMDEN BAŞLIKLAR
YUKARI