Türkiyenin temel taşları olan şirketler den büyük bir bölümü daha önce genel olarak yabancı şirketlere satılmıştı. Devlet hovardaca harcamalar neticesinde gelinen noktada parasız ve kaynaksız kalınca yeni sıcak para kaynakları peşine düşüverdi. Önce yastık altında ki sermayeyi piyasaya aktarmaya çalıştı, sonra da dolar bozdurma furyasıyla piyasayı hareketlendirmeye çalıştı.

Harcamalar öyle yoğun ki bu önlemler de yetmedi rahat nefes almaya. Kamunun malları tükendi, zarar edenlerin yanında kar eden kuruluşlar da elden çıkarılınca gelir toplama işi sadece vergilere kaldı. Doların ve euronun yükselmesi nedeniyle de piyasada yatırım azaldı ve ülke sürekli hale gelen bir kan kaybetme ve koma durumuna giriverdi.

Enflasyon ne kadar gizlenmeye çalışılsa da piyasalarda hissedilir hale geldi.petrol fırlayınca doğal olarak zincirleme halinde bütün ürünlere de yansıdı. Kısacası 80 yıllık miras tükendi ve parasız kaldık. Bunları ben uydurmuyorum, Maliyeden sorumlu devlet bakanı Mehmet Şimşek söylüyor.

Daha yeni gelirler bulunmalıydı ve aranan kan varlık fonu şirketi kurulmasıyla bulundu. Bankacılığın lokomotifi Ziraat Bankası, eski ve yerli kurumlarımızdan PTT, Petrol şirketi BOTAŞ, TPAO gibi önemli kuruluşlar da varlık fonuna devredildi. Neden devredildi, ve neden böyle işlere girildi diye merak ederken, birden yeni sermaye arayışları geldi aklıma ve düşününce çözdüm olayı.

Varlık fonu bence elde kalan ne varsa daha kolay özelleştirme sağlamak, bu sayede yabancı şirketleri ülkeye çekmek ve sıcak paraya kauşarak çıkmaza giren ekonomiyi ayakta tutmak. Elde kalan bu şirketler de gittiğinde, devletin vergiden başka geliri olmayacak. Yani satacak hiçbir şeyimiz kalmayacak.

Peki sonra ne olacak?. Mesela yeni bir kriz geldi diyelim. Ekonomik hareketlenmeler durdu, vergi de toplayamıyorsun. O zaman neyi satacağız. Yazık ediyorsunuz bu ülkeye. Hala devam ediyor beton yatırımları. Ölü yatırım yapma zamanı değil şimdi. Lütfen gelirleri çoğaltıcı önlemler alın. Bunun da en iyi yolu üretim. Üretime yönelik yatırımlar yapılmadığı müddetçe asla ayakta kalamayız.

AMERİKAN HALKI

Trump’un terörü bitirmek amacıyla ülkeye giriş yapan ve terörle özdeşleştirdiği 7 İslam ülkesine getirmeye çalıştığı ülkeye giriş yasağı mahkeme tarafından durduruldu. Yani kısaca devlet başkanı ne derse desin olmuyor bazı şeyler. Bunun adı demokrasidir. Öyle istediğin kararı alıp saha da uygulayamıyorsun. Uygulatmazlar adama ve sende tıpış tıpış uymak zorundasın.

Nihayetinde ne olur bilemeyiz ama Amerikan halkı bu uygulamayı kolay kolay işlettireceğe benzemiyor.halk bilinçli ve eğitimli orda. Özgürlük ortamında yetişmiş bireylerin özgürlük konusunda hassasiyeti görmek umutlandırıyor insanı. Özgürlüğün ne denli kıymetli olduğunu hatırlatıyor bazı zihinlere.

Asıl anlatmak istediğim konu ise, Amerika’da uygulanmaya çalışılan Müslümanlara ülkeye giriş yasağına hiçbir müslümanın gıkını bile çıkaramaması. Bu uygulamadan hiç etkilenmeyecek olan Amerikan vatandaşlarının böyle bir haksız ve hukuksuzluğa karşı çıkması.

Günden güne yükselen Faşist politikalara verilecek en güzel cevabı “Bizlerde Müslümanız” diyerek sokaklara dökülmek suretiyle verdiler.

İnsanın böyle bir bilinç karşısında şapka çıkarası geliyor. Biz olsak inanın duymazdan gelirsik, hatta sevinirdik. İşte böyle azizim, özgürlük denen şey. İşte ileri demokrasi budur. Amerikan Yöneticileri her ne kadar sömürücü ve emperyalist olsa da, halk eli öpülesi bir tavırla bu yanlışlıklara dur diyebilecek kadar özgüvenli ve cesur. Helal olsun, darısı başımıza. Kalın sağlıcakla…