Siyasal İslam, düşmanı olduğu demokrasiyi kullanarak iktidara çöreklenir.
Önce varlığını tehdit eden bütün teşkilat ve kurumları bir bir değersizleştirerek ele geçirir.
Yine varlığını tehdit eden kişileri bin bir iftira ve yalanlarla görevden el çektirir, hapse atar ya da bir şekilde sürgün ettirir.
Özgürlüğü küçük küçük adımlarla kısıtlar, basını susturur, tehdit eder, kapatır. Biat edenleri ise bütün dezenformasyon işlerinde kullanır.
Ülkenin hazinesine çöker, maliyeyi zapteder, kamu ve özel kuruluşları ele geçirip kendi adamlarına devreder.
Aydın kesim ülkeyi terk edince ortalık tamamen Vandal ve cahillerin eline kalır.
İşte orası tam da “Siyasal İslamcı”ların istediği ve beklediği bir mecradır.
Halk fakirleşir, daha fazla yardıma muhtaç hale gelir, daha silikleşir ve sesini çıkaramaz duruma düşer.
Önümüzde çok güzel örnekler mevcut aslında. Saddam Hüseyin ve rejimi gelene kadar Irak, Humeyni ve Mollalar gelene kadar İran, Mursi gelene kadar Mısır, Hizbullah girene kadar Lübnan çok iyi durumda ve özgür ülkelerdi.
Bugün geldiğimiz zamanda hepsi parça parça olup emperyalizmin eline düştüler.
Türkiye’mizi bugüne kadar koruyan unsur Atatürk ve devrimleriydi. Yavaş yavaş onları da kaybediyoruz.
İran, Irak, Mısır Lübnan ve Libya gibi olmak istemiyorsak, Atatürk’ün varlığına ve devrimlerine sımsıkı sarılmak zorundayız.
Yoksa kaos, kargaşa, iç savaş ve bölünme ile karşı karşıya kalabiliriz. Bu durumlara düşmemek için bu yobazları tarihin tozlu sayfalarına gömmek zorundayız.
“Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe…”